Her 23 Nisan’da kutlanan “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nın, “Atatürk tarafından çocuklara armağan” edildiği şeklindeki geleneksel izah, doğru değildir…
Zaten bir birleriyle ilgisi bulunmayan “Milli egemenlik” kavramı ile “çocuk” kavramının mantıken bir araya gelmesi imkânsızdır. Bu “imkânsız”ı “mümkün” hale getiren ise 12 Eylül askeri darbesinin lider kadrosudur.
Darbecilerin söylediği her sözün “kanun” sayıldığı dönemde “Ben yaptım oldu” mantığıyla “egemenlik” ve “çocuk” kavramlarını bir araya getirerek kanunlaştırılmıştır.
Bu mantıksız ve mesnetsiz haliyle 1982’den beri kutlanmakta, kimsenin de sesi çıkmamaktadır. Çünkü “23 Nisan Bayramı”nın gerçek mahiyeti bilinmemektedir.
Bilinmediği için de, 23 Nisan’ın, Atatürk tarafından çocuklara armağan edilmiş bir “çocuk bayramı” olduğu şeklindeki “rejim efsanesi” tekrarlanıp durulmaktadır.
Az biraz zahmet edilip araştırıldığında görülecektir ki, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” bir birleriyle çok da ilgisi olmayan üç ayrı bayramın birleştirilmesinden ortaya çıkmıştır.
23 Nisan Bayramı (baharın kutlanması babında)…
Çocuk Bayramı…
Ulusal Egemenlik Bayramı…
Bunun nasıl gerçekleştiğine bakalım…
Başkent İstanbul’daki Meclisi Meb’usan, İngiliz işgalciler tarafından dağıtılınca, Ankara’ya geçen bir kısım milletvekillerinin 23 Nisan 1920’de ilk kez Ankara’da toplandıkları malûmdur.
1921’de çıkarılan “23 Nisan’ın Milli Bayram Addine Dair Kanun” ile 23 Nisan, oluşturulmaya çalışılan yeni Türk devletinin ilk “Milli Bayramı” oluyor. Ama ne “egemenlik”ten, ne “çocuk”tan söz ediliyor. Bunlar sonradan eklenecektir.
Saltanat 1 Kasım 1922’de kabul edilen 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, hukuku hâkimiyet ve hükümranının mümessili hakikisi olduğuna dair” başlıklı kararname ile gerçekleşiyor ve saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım (1922) günü “Hâkimiyeti Milliye Bayramı” (Ulusal Egemenlik Bayramı) yapılıyor.
Güya “egemenlik hakkı” 1 Kasım (1922) günü Padişah’tan alınıp halka verilmiştir. Nasıl verilmişse, o halk, 1946’ya kadar “çok partili sistem” görmemiş, doğru düzgün “seçim” görmemiş, 946’da yapılan ilk çok partili seçim ise “açık oy gizli tasnif” sebebiyle “şaibeli” sayılmış, halk “egemenlik hakkı”nı ilk kez 14 Mayıs 1950’de kullanabilmış, o gün tek parti hâk ile yeksan olmuş, bir daha da halkın özgür iradesiyle iktidara gelememiştir…
İlk “Çocuk Bayramı” ise Himayei Etfal Cemiyeti’nin (Çocuk Esirgeme Kurumu) önderliğinde 1927’de “23 Nisan Çocuk Şenliği” adıyla devreye giriyor. İşi yolunda zevatla yönetim erkini ellerinde tutan seçkin zevat çocuklarını süsleyip püsleyerek okula gönderiyorlar. Hatta okullar arasında “Kıyafet Yarışması” yapılıyor: “Bakalım hangi okulun öğrencileri daha düzgün giyiniyor?” Birinciler, ikinciler seçiliyor.
Bilirsiniz, biz öteden beri “kifayet”le değil, “kıyafet”le öne çıkmaya bayılırız!
Ama başlangıçta “resmi” bir bayram değildir, “bahar şenliği”dir.
“İyi ama” diyeceksiniz, şu “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” nereden çıktı?”
Başta da söyledim: Bu “bayram” iddia edildiği gibi, “Atatürk’ün çocuklara armağanı” filan değil (zaten olamaz, çünkü “çocuk” kavramıyla “Milli Egemenlik” farklı), 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra kendi kendilerini yetkili kılan darbeci generallerin “armağanıdır”!
Darbenin mimarı olan generallerden oluşan Milli Güvenlik Konseyi, 1982’de 23 Nisan’ı, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” ilân etmiştir.
“Darbe hatırası”, ne hikmetse “Atatürk armağanı”na dönüşmüştür!
Nitekim benim çocukluğumda 23 Nisan’lar yalnızca “Çocuk Bayramı” olarak kutlanır, ama çok da anlayamadığımız dilde padişahlar bol bol aşağılanırken, Atatürk yüceltilirdi.
“MiIIeti yüzüstü bırakıp kaçmış, canının derdine düşmüş de SuItan/ Ansızın işIerin başına geçmiş, miIIetin bağrından kopan kahraman…” (Behçet Kemal Çağlar).
Hoş hâlâ aynı.
Yavuz Bahadıroğlu/ 23 Nisan 2016/Yeniakit