Auto-Created-3
09 Nisan 2022 ( 143 izlenme )
Reklamlar

Maskeler bir kez daha düştü! Kavala'da tahliye Kaşıkçı'da yargılama

Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Karahasanoğlu, bugünkü "Kavala’da AB’ı dinleyelim tahliye verelim, Kaşıkçı’da yargılayalım!" başlıklı yazısında Türkiye'deki muhalefetin ikiyüzlülüğünü bir kez daha ortaya çıkardı. 2 Ekim 2018’de, Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğu içinde bir cinayet işlenmiş. Katiller, Suudi Arabistan vatandaşı. Öldürülen, daha doğrusu cesedi yok edilen, Suudi Arabistan vatandaşı.. Cinayetin işlendiği alan, Suudi Konsolosluğu içi. “Ha”, deyince hukuka uygun şekilde içeri giremeyeceğiniz bir alan..


Cinayetin başka yönleri de var. Daha önce ABD’deki Suud Konsolosluğu içinde aynı cinayetin planlandığı. Olmadığı takdirde İngiltere’de düşünüldüğü. Sonra birden İstanbul’un tercih edildiği iddia edildi.

İstanbul’un tercih edilmesinden sonra dahi, olayın dış bağlantıları konuşuldu.. Cemal Kaşıkçı’nın yenilemesi gereken pasaportunu almak üzere, İstanbul’a gitmesinin, ABD’deki konsolosluk aracılığı ile organize edildiği iddia edildi..

Tüm bu ayrıntılarına rağmen.. Suud Konsolosluğu içinde yaşanan bu cinayetin delillerine, Türk yetkililer olabildiğince el koyup, yargılamasını yaptılar. İddianame hazırlandı, duruşmalar yapıldı. Ama sanıklar, iddialara göre Fransa’ya gittikleri halde. Londra’ya gittikleri halde. ABD’ye uçtukları halde.. (Gizli uçuşlar veya sahte evraklı seyahatler). Hiçbirisi Türkiye’ye giriş yapmadıkları için, ifadeleri alınmadı..

İfadeleri alınmayınca da, dosyada ilk aşamada elde edilen deliller dışında, bir arpa boyu yol alınamadı. Bu arada, iç muhalefetimiz “Bize ne Kaşıkçı cinayetinden” mırıldanmaları ile..

“Suud da Türk mallarına ambargo koydu. Suud ile yaptığımız ticaret üçte birine indi” söylemleri ile.. Türkiye’nin Cemal Kaşıkcı cinayeti hakkında yargılama yapmasının, ukalalık olduğu iddia edildi.

Bu arada, cinayetin arkasında olduğu ileri sürülen üst yönetimdekiler, AB ülkeleri nezdinde, ABD nezdinde, el üstünde tutuldular..

Cinayetle ilgili hiçbir yaptırım, hiçbir etkisi sürdürülebilir mahiyette kınayıcı açıklama gelmedi.. Türkiye yine yalnızdı..

Tek başına katilleri köşeye sıkıştırmaya çalışan pozisyonundaydı..

4. senenin sonunda. Sanıkların ifadeleri alınamadığı için. Dünya genelinden de, hiçbir devletten Türkiye’ye bir yardım gelmediği için..

“Bakın şu sanığı yakaladık, siz de bunu yargılıyormuşsunuz. Alın size teslim ediyoruz” diyen olmadığı için..

Dosyanın bir örneği Türkiye’de kalacak şekilde.Yargılama durduruldu ve Suudi Arabistan yargısına devredildi..

Şunu da hemen belirteyim. Suud yargısı daha önce, aynı konuda birkaç kişiye idam cezası verip, ardından da 20 yıla indirdiği.. ve kararı kesinleştirdiği için.Türkiye’den giden dosya sebebi ile, çok büyük bir karar değişikliği olmayacağı da, muhtemeldir.

Ama usul, böyle işliyor.. Tüm bu yaşanılanlardan sonra.. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu açıyor ağzını..

Daha o kapatmadan, İyi Partili bir başka yetkili konuşmaya başlıyor. O susmadan, CHP’li milletvekili sürdürüyor saldırılarını.

Ve nihayetinde, Milli Gazete’ye manşet çıkıyor: “Kaşıkçı’yı verip. Kepçeyle alacağız”.

Sözcü biraz daha pervasız: “35 milyar dolara davayı Suudi Arabistan’a sattılar!”

Şimdi söyler misiniz.. Nedir bu? Yapılan ne, saldırının şekli, içeriği ne?

Türkiye, yargılama için elinden geleni yapmış mı? Yapmış. Buna rağmen bir yere gelmiş tıkanmış mı?

Tıkanmış. Dünya ülkelerinden Türkiye’ye bu tıkanmanın açılması için bir yardım yapılmış mı?

Yapılmamış.. Tam bu noktada, bir kör noktada kilitlenmiş davayı, avara kasnak usulü sürdürüp, “Sanıklar gelmediler. Müdahil vekili geldi. Açık duruşmaya devam edildi. Sanıkların ifadelerinin alınması için yazılan müzekkerenin beklenmesine, ...” şeklinde tekrar edilegelen duruşmaları sonsuza kadar sürdürmenin ne manası var?

Türkiye, doğru bir karar alarak.. Kilitlenmeyi açınca..

Temel Karamollaoğlu’nun dilinden, hemen “Devlet ciddiyeti ile bağdaşmıyor” suçlaması ile karşılaşıyor.. Yargılaması yaparsınız, olmaz. Osman Kavala’yı yargılarsınız, Selahattin Demirtaş’ı yargılarsınız.. 

AB’deki efendiler itiraz ederler, “Derhal tahliye edin”..

ABD itiraz eder, “Derhal duruşmaları sonlandırın.” Onların sözcülüğünü de Temel Karamollaoğlu yapar. Meral Akşener yapar. Kemal Kılıçdaroğlu yapar.. Türkiye vatandaşına yönelik olmayan. Türkiye vatandaşının sanık olmadığı. Uluslararası statü gereği Türkiye topraklarında yaşanmamaşı topraklarda işlenilen suçun yargılamasını durdurursunuz..

Ona da itiraz ederler.. En ağırı da.. Türkiye’nin menfaatleri için alınan bir kararı, sanki AK Parti kendi menfaati için, Tayyip Erdoğan şahsi çıkarı için alınmış bir karar gibi lanse ediyorlar.

“Kaşıkkepçe” muhabbeti de nedir?

“35 milyar dolar” muhabbeti de nedir?

AK Parti kasasına kepçe ile bir şey mi girecek? Erdoğan’ın cebine 35 milyar dolar mı girecek ki, bu başlıklar atılıyor? Bu haksız saldırılar yapılıyor? Eğer bir kazanım olacak ise.. Türkiye’nin kazanımı olacak. Eğer iddia ettikleri gibi 35 milyar dolarlık bir fayda temin edilecek ise, Türkiye’nin faydasına olacak..

Bu olayı bile çarpıtanlar.. AB’nin, ABD’nin sözcülüğüne soyunup, onlar ne emrederlerse, o yönde başlık atanlar..

Bu milletin isteklerine uygun hareket etmiyorlar.. CHP’li Veli Ağbaba konuşuyor:

“Dava Suudi Arabistan’a devredildi, niye devredildi? Çünkü dolarlar gelecek.”

İyi ya.. En başında dolarlar gelmeden yargılama hiç yapılmasaydı, ağzın kulaklarına mı varacaktı, Veli Ağbaba?

İyi Parti’nin eşcinsel destekçisi Bahadır Erdem de, CHP’lilerin izinde açıklama yapıyor:

AKP zihniyeti, para için Suudi Arabistan’a bu hakkı devrederek Türkiye’nin egemenliğinden vazgeçiyor. Yazıklar olsun sizlere!”

Biz de bu adamlara diyelim, “Size yazıklar olsun. AB emretti diye, Osman Kavala’yı bırakın diyenler siz değil misiniz. Selehattin Demirtaş’ı bırakın diyenler, siz değil misiniz? Daha bir ay önce 6 partinin mutabakatı ile, ‘AİHM kararları derhal uygulanacak’ maddesini imzalayanlar siz değil misiniz?”

Öyle ya. AB’nin önünde eğilenler, “AİHM kararları, hiçbir sorgulama olmadan derhal ve otomatik uygulanır” diyenler, Türkiye’nin egemenliğinden, bir dava için bile değil (O davada da egemenliğin ihlal edildiği kanaatinde değilim ama) toptan vazgeçmiş olmuyorlar mı?

Ali Karahasanoğlu/Yeniakit

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Öyle sanıyorum ki, korkarım, DEAŞ sonrası terörün yeni merkez üssü Türkî Cumhuriyetler olacak. Dilipak’tan çarpıcı sözler: Ankara'da bir hareketlilik var Ben niye böyle yazıyorum? Bomba anket sonuçları ve hedef...