Ana Sayfa
20 Aralık 2019 ( 960 izlenme )
Reklamlar

Millî Eğitim ve Rotary Kulübü

Bir konuya artık FETÖ diye başlamak veya bitirmek, işleri sulandırmak gibi bir mana olarak da görülmeye başladı. Zira FETÖ hususunda uygulamalar, cezalandırmalar, yerine göre mağdurlar veya kesin bağlantısı olduğu hâlde salıvermeler öylesine bir hâl aldı ki hiç kimseye haksızsın denilecek bir nokta kalmadı. “Neden en net bilinenler salıveriliyor? FETÖ borsası mı oluştu? 


Neden siyasi ayağı es geçildi?” dediklerinde bir bakıma susup kalmaktasınız. FETÖ’nün bozgunluğunu herkes kabul ediyor. Fakat mücadele noktasına gelindiğinde ve kim FETÖ'cü kim değil diye tartışıldığında saflar bir anda rengârenk oluyor. Her konuşan haklı pozisyonuna geçiyor.
Bu tartışma içerisinde asıl bilinmesi ve çözülmesi gereken hususlar maalesef arada kaynayıp gidiyor. FETÖ bu hâle nasıl geldi? Gençleri hangi yöntemlerle kendi safına kattı? Kurumlara nasıl sızdı ve onları nasıl ele geçirdi? İşte can alıcı bu sualleri tartışacak ve çözümler üreteceksiniz ki milletimiz bir daha bu travmaları yaşamasın!!!
Bu konular gündeme geldiğinde ilk değerlendirilecek husus elbette eğitim sistemimiz olacaktır.
Sayın Arınç bir dönemler, “Devletimizin yapamadığını FETÖ okulları yapıyor” diyerek güzellemeler yaparken bir anlamda eğitim sistemimiz FETÖ severlere teslim edilmiş oluyordu. Uzun yıllar boyunca bu sistemin devamı eğitim sistemimizi kangren hâline getirdi.
Sayın Cumhurbaşkanımız defalarca, “Eğitimde sınıfta kaldık” diye ifadede bulundu. “Eğitim sistemimizi düzeltmeliyiz”. “Gençlerimizi ahlaklı vatan ve milletine sadık yetiştirmeliyiz” diyerek defalarca vurguladı.
Buna rağmen eğitimde yeni dönemde atılan adımlar açıkçası halkımızı ve eğitimcileri karamsarlığa sevk etmektedir.
Millî Eğitim Bakanımız büyük ümitlerle karşılanmış ve kendisinden büyük beklentiler oluşmuştu. Fakat gelinen noktada sorduğum ve konuştuğum eğitimciler yaşadıkları hayal kırıklığından söz etmekteler.
Parlak nutuklar çekiliyor basın da bu nutuklarla kendisini yağlamaya devam ediyor. Uygulamalar ise hiç de iç açıcı değil.
 
Gençlerimiz Rotary Kulübüne mi teslim!
 
Liselerde ders kalitesini yükseltmek bir yana gençlerimize şuur, idrak, vatan ve millet aşkı verecek dersler seçmeli yapılarak tümden yok edilmeye doğru bir çığır açıldı.
Toplumsal cinsiyet eğitimi halkımızın dikkati sayesinde şimdilik uygulamaya sokulmadı. Fakat bunun yerine daha sinsi bir faaliyet başlatıldı.
İşler Rotary Kulübüne ihale edildi!.. Kendileri ile bir protokol imzalandı. Rotary Kulübü, Bakanlık düzeyinde taltif edildi. Protokole göre Rotary Kulübü artık okullarımızda hem öğrencileri, hem öğretmenleri hem de velileri eğiteceklerini ilan ettiler. Nitekim İzmir Valiliği bu faaliyete onay verdi.
ABD, FETÖ’nün çekildiği okullara şimdi de Rotary Kulüpleri ile mi sızmaktadır? Dikkat olunsun! Bakanlık milletten tepki geldiğinde “Bakanlığımız tarafından bu konuda il millî eğitim müdürlüklerine gönderilen bir talimat bulunmamaktadır” diyerek yine yalanlama yoluna sapmaktadır. Gerçekten Millî Eğitim Bakanlığı ahmak mı aldatıyor yoksa kendi çevresindekileri uyutmaya mı çalışıyor?
Zira Bakanlığın ilave talimat göndermesine zaten gerek yok. Konu artık valilerle çözülüyor. Sayın Bakanımız proje sahiplerini makamında kabul ederek Rotary Bayrağı ile resim vermedi mi? Sayın Valilerimiz Rotary Derneği ile iş birliği protokolleri yapmadı mı? Rotary Derneği, okullarımızın içine girerek süslü söz ve hediyelerle projelerini fiilen başlatmadı mı?
Aynen 10 Kasım’da resme secde edilmesi faaliyeti gibi. Bakanlık, "Nasıl olur böyle bir saçmalık?" diyerek müdürler hakkında soruşturma açmıştı. Hâlbuki bakanlığın resmî bir organı olan EBA (Eğitim ve Bilişim Ağı)’da bu uygulama örnek faaliyet olarak sunuluyordu.
Millî Eğitim Bakanımıza soruyorum: Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği ahlak ve erdemli nesilleri Rotary Kulüpleri ile mi yetiştireceksiniz?
Şayet Millî Eğitim Bakanımız, Rotary Kulübü ile ilgili sözünde ciddi ve samimi ise; Valiliklerle bu konuda yapılmış olan tüm protokoller iptal edilmeli, okullarımıza Rotary Derneklerinin uzman, üye veya herhangi bir vasıfla girerek faaliyette bulunmalarının yasaklandığı duyurulmalıdır.
Aksi hâlde Sayın Bakan bu meş’um projenin ağır faturasını partisine yükleyecektir.
 
 
***************
 
Kilise paranoyası mı?
 
15 Kasım tarihli Cuma Divanı köşemde, “Camilerimi kiliseye benzetme!” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Sosyal medyada bu konu büyük ses getirdi. Vatandaşlarımız gittikçe kilise hâlini alan camilerden büyük rahatsızlık duyarak tepkilerini en yüksek düzeyde gösterdiler. Neredeyse her camiden kiliseyi andıran fotoğraflar sosyal medyaya servis edilerek diyanet göreve çağırıldı. Türkiye gazetesi de bu konuyu defalarca gündeme taşımış ve tehlikelerine dikkat çekmişti.
Sonunda Diyanet İşleri Başkanımız da tepkilere kayıtsız kalmadı ve camilerimizde yaşanan bu sinsi faaliyete son verdi.
Başkanımızı; Kutlu Doğum Haftası'ndan sonra bir FETÖ projesine daha son verdiği için tebrik ediyorum.
Dini bozma yolunda olanlar ise derhâl duygusal söylemlerle karşı atağa geçerek hazımsızlıklarını belli ettiler: “Efendim ayakta duramayanlar ne yapacakmış!”
Beyefendi sen spor yapmıyorsun. Namaz kılıyorsun. Namazın nasıl kılınacağını peygamber efendimiz, uygulamasıyla ve sözleriyle gösterdi. Her türlü kolaylık yolunu belirledi. Hâl böyle iken bir taraftan kafana göre namaz şekli belirleyeceksin bir taraftan da güya masumane bir tavırla camileri kiliseye dönüştüreceksin öyle mi?
Zaten FETÖ dönemlerinde çay çorba servisleri de başlamıştı. Birkaç yıl daha geçince camilere döşediğin koltuklara kurulur, önce önündeki masalara secde edersin sonra masalara peçeteler serilir, çayını çorbanı içer, böreğini de yersin. Hatta hanımın da yanına oturur birlikte önce namazlarını eda eder sonra eşin servisini yapar çocukların da caminin oyun parkına çevirdiğin bir köşesinde oyununu oynardı!..
Oh ne âlâ. Rahatın bozuldu değil mi?
İşte Diyanet İşleri Başkanı'nın genelgesi bu sebeple birilerinin keyfini kaçırdı.
Karar gazetesinde Akif Beki bu gelişme üzerine adaşı Akif’ten bozma bir ifade ile; “Bir kilise paranoyası uğruna ne izinler iptal ediliyor ya Rab!” diye haykırmış, üzülmüş, dövünmüş.
Eh ne kadar üzülse yeridir. Zira sinsi bir projenin daha yolu kesiliyor! Onlar ise proje çukurlarına masumane bir görüntü sergilemek suretiyle su taşıyanlardır.
Nitekim sayın Beki’nin uyuduğu yıllarda birileri harıl harıl bu faaliyeti geliştiriyordu. 2008 yılında içinde sinagog ve kilisenin de bulunduğu bir cami yapıldığından haberi olmuş muydu? Olduysa ne tepki vermişti. Hafızai beşer nisyan ile maluldür, demişler. Malum şahıs, sağa sola fazla savruluyor. Şayet unutmuş ise hatırlatayım. O, Ankara’da bir cami idi. Ama içinde ayrı bölümlerde sinagog ve kilise de vardı. Adı da Doğramacızade Camii idi.
İşte 15 Temmuz'la birlikte o tip projeler akim kalınca bu tip projeleri geliştirdiler... Malum Batı'nın dinler arası projesi ile İslam’ı yok etme; şayet yok edemezse bozma planları bitmez. Müslümanlar üzerindeki faaliyetleri eksilmez!
Şimdi birkaç sene evvelini hatırlayalım! FETÖ’nün dinî ayinlerinde hahamlar, papazlar ve imamlar hep yan yana değil miydi? Bu durum cami içinde üç dinin mensuplarını birleştirme noktasına kadar varmamış mıydı?
Nitekim bu gidişatın sonunda da birkaç yıl sonra Hristiyanlar gelip "caminin şu bölümünde biz de ibadetimizi yapıverelim" veya "sizden sonra da biz ibadet edelim" derlerse ne diyecektik!
Beki gibiler paranoyak olmadıklarından, “tabii, ne var bunda” deyip papazlara hahamlara anahtarı verip evlerine dönerdi!..
Unutmayın! Mescidini, mektebini düşmanına verenler vatanlarını da terk ederler!
 
 
TEFEKKÜR
 
Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler
Düşman desiselerin kim sezer kim dinler

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil/Türkiye Gazetesi

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

İBB'den Ayasofya skandalı! Erdoğan'ın selamından' bile rahatsız oldu! Nereden saldıracaklarını şaşırdılar İşte kur ihanetinin nedeni Bu 'şeytanın anıtı'nı kim dikti? Üzerinde "Deccal'in 10 emri" yazılı: "Dünya nüfusu 500 milyona indirilmeli"