Bidar Sultan, ailesiyle birlikte Orient Ekspres’le sürgüne çıktığında henüz iki aylıktı. Bidar’ın anlamı uykusuz demek. Ancak onun küçük bedeni sürgün soğuğuna dayanamadı ve yolculuğun sonunda her ne kadar ailesi uyandırmaya çalışsa da uyanamadı.
Tarihte Bidar Sultan’ın adı, sürgünün en genç ve ilk kurbanı olarak geçer. Sürgün hikayesi Bidar’ın kısacık ömrümde son buldu ama babası Abdülkadir Efendi için uzun ve dert dolu geçti. Bidar Sultan vefat ettikten sonra ailesinin yanlarında götürdüğü nakit para hemencecik bitti.
Satılacak mücevher de kalmayınca yokluk iyice hissedildi. Ailesi kaldıkları otelden ucuz bir pavyona geçti. Babası saraydayken öğrendiği keman sayesinde evinin nafakasını çıkarmaya çalıştı. Orkestrada kemancılık yapan Abdülkadir Efendi, önce borçla sonra hastalıklarıyla baş edemedi.
Aile Sofya’ya göçtü. Abdülkadir Efendi, Kral 3. Boris sayesinde kemancılıktan kantarcılığa terfi etti. 1944 yılında vefat ettiğinde, Müslüman Mezarlığı’na cesedi kokmadan gömüldüğü için, diğer sürgünlere göre şanslıydı. Abdülhamit’in mirası önce katibi sonra dişçi Sami Günzberg tarafından iç edilmeseydi, belki Abdülkadir Efendi ve ailesinin sürgün hayatı daha rahat geçerdi. İki aylıkken sürgünde soğuktan vefat eden Bidar Sultan 2.Abdülhamit’in torunuydu… Şehzade Mehmed Orhan, 2. Abdülhamit tahtan indirilirken dünyaya geldi. Çocukluğu parasızlık içinde geçti. Sürgüne gönderildiğinde Harbiye Mektebi’ne daha yeni başlamıştı. Budapeşte’den Beyrut’a, Peşte’den Nice’e geçti. Nice’den Buenos Aires’e ulaştığında henüz 21 yaşındaydı. Elini cebine attığında onu hayatta tutacak sermayesi ise sadece 8 Frank kadardı. Burada Kayserili bir Türk sayesinde teneke fabrikasında işçilik, hamallık, şoförlük yaptı.
Evlenmek istedi ama kimliği olmadığı için evlenemedi. Kahire’de Mısırlı Prens Yusuf Kemal, Mehmed Orhan’a 100 Lira borç verdi. Mehmed Orhan bu parayla kendine Playmouth marka bir otomobil alarak taksicilik yaptı. Arabasının arkasında Prens Mehemmed Orhan yazdırdı. Birçok ülkede roman gibi hayat süren Abdülhamid’in torunu Mehmed Orhan, hep haymatlosluğunun (vatansızlığının)fukaralığını çekti. Mehmed Orhan Marsilya Konsolosluğu tarafından kendisine nüfus kağıdı ve Türkiye pasaportu verildiğinde 82 yaşındaydı. İstanbul’a tekrar kavuştuğunda aradan 62 yıl geçmişti. İki yıl sonra vefat ettiğinde 6 kişilik bir cemaat eşliğinde fakirlerin gömüldüğü bir mezarlığa defnedildi. Cenaze namazını akrabası Melike Sultan’ın para ile tuttuğu 4 Tunuslu kıldı.
Mehmed Orhan’ın mezarının yeri şu an bilinmemektedir. Çünkü mezarı için ödenmesi gereken 200 Euro aidat ödenmediği için, kemikleri umumi bir çukura atılmıştır. Tarihte 2.Abdülhamit’in yerine geçecek diye beklenen şehzadenin kabri yoktur. Şehzade Ahmed Nuri Efendi 46 yaşında bir miralay olarak sürgüne gitti. Seyyar satıcılık yaparak ekmek parası kazanmaya çalıştı. 1944 senesinin Ağustos ayında Fransa’daki bir parkta açlıktan vefat etti. Polis parkta ölü olarak bulduğu Ahmed Nuri Efendi’nin cebinde 1800 Frank ve bir mektup buldu. Mektupta şöyle yazıyordu: ‘Ben ölürsem, kimseyi suçlamayın; zira açlıktan ölüyorum.
Bir sinemada piyano çalarak hayatımı kazanıyordum. Şimdi bu işi de bulamıyorum. Cebimdeki para ile felanca dükkandan tabut alıp beni defnedersiniz.’ 2. Abdülhamid’in oğlu Ahmed Nuri Efendi kimsesizler mezarlığına defnedildi. Şehzade Abdürrahim sürgünde kaldığı otelde bir gün ablasının odasına girer. Üstü başı perişan… Elindeki filede birkaç konserve, bir elbise fırçası ve yarım şişe kolonya vardır.
Fileyi ablasına verdikten sonra odasına girer. Yüksek doz morfinle 28 yıllık sürgün hayatına son verir. Son vasiyeti cebinde kalan 200 Frank’la cenaze masraflarının karşılanması ve arkasından Kur’anı-ı Kerim okutulmasıydı
Kuru ekmek parçaları ile karnını doyuran Fatma Aliye, seyyar satıcılık yapan MehmedAbid, kafelerde piyano ve davul çalan Ahmed Nureddin; 2. Abdülhamit’in sefalet içinde sürgün hayatını idame ettiren evlatlarıydı. Onların vatansız hayatlarına derman olamadığımız, sefalet içinde yaşamalarına göz yumduğumuz, mezar yerlerini kaybettiğimiz… Kısacası ecdadımızı yaklaşık 100 yıldır sahipsiz bıraktığımız için Allah bizi affetsin…
(NOT: Onları ve diğer sürgünleri merak ediyorsanız, Ekrem Buğra Ekinci’nin Sürgündeki Hanedan kitabındalar)