M.Kemal: Arap oğlunun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için … 18 Temmuz’da İslamlığın terakkiye mani olduğunu haykıran Fethi Bey ve arkadaşları bu maniayı nasıl ve ne zaman kaldıracaklardı? Hükümet programı ile mi, yoksa Gazi’nin herhangi bir hamlesiyle mi? Bu bekleyiş uzun sürmedi.
Hemen bu akşam (14 Ağustos) heyet-i ilmiye şerefine Türk Ocağı’nda verilen çay ziyafetinde ilk tehlikeli hamle göründü. Şöyle ki: Ziyafete M. Kemal Paşa da, ben de davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen M. Kemal Paşa heyeti ilmiyenin şimdiye kadarki mesaisi ile ilgili görünmeyerek “Kur’ân’ı Türkçeye aynen tercüme” arzusunu ortaya attı. Bu arzusunu ve hatta zorunlu olan sebebini başka muhitlerde söylemiş olacaklar ki, o günlerde bana Şer’iye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu bilgiyi vermişlerdi: Gazi, Kur’ân-ı Kerîm’i bazı İslâmlık aleyhtarı züppelere çevirtmek arzusundadır. Sonra da Kur’ân’ın Arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de işi alaya boğarak aklınca Kur’ân’ı da İslâmlığı da kaldıracaktır.
Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor. Bazı yeni simalardan da söz ettikleri gibi bu akşam da bu fikre mumaşaat eden (beraber olan) bazı kimseler görünce bu tehlikeli yolu önlemek için M. Kemal Paşa’ya şöyle cevap verdim: - Devlet reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınız içeride ve dışarıdaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi ilgili makamlara bırakmalı. Fakat rastgele, şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi kötü politika zihniyetinin de işe karışabileceği göz önünde tutularak içlerinde Arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi, yapmak muvafıktır? Ona göre bunları harekete geçirmelidir. - Din adamlarına ne lüzum var?
Dinlerin tarihi malumdur. Doğrudan doğruya tercüme ettirilmek gibi bazı hoşa giden bir fikir ortaya atılınca buna karşı şöyle konuştum: - Müstemlekeleri İslâm halkıyla dolu olan bu milletler kendi siyasî çıkarlarına göre Kur’ân’ı dillerine tercüme ettirilmişlerdir. İslâm dinine ve Arap diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunamayacağı herhangi bir heyet bu tercümeyi, meselâ Fransızcadan da yapabilir. Fakat bence burada maarif programımızı tespit etmek için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten vicdani olan din bahsinden değil ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kur’ân’ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar.
Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa millî kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur. M. Kemal Paşa sözlerime karşı hiddetle bütün zamirlerini ortaya attı: - Evet Karabekir, Arap oğlunun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye çevirttireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler… İşin bir İlim Heyeti huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref: - Paşam, çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor… Diyerek bahsi kapattılar. Bizler de özel masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat İlim Heyeti’nin bütün üyeleri üzüntülü görünüyordu.
Kaynak: “Kazım Karabekir Anlatıyor” – Hazırlayan: Uğur Mumcu, 19 Haziran 1990, Cumhuriyet Gazetesi Ayrıca: “Kazım Karabekir Anlatıyor” – Uğur Mumcu 23. Baskı Aralık 2002 Bölüm ON Sayfa: 85-87