Kâzım Karabekir Paşa, doğrudan Atatürk’e bağlı olarak çalışan “Kızıl Pençe” isimli gizli bir teşkilattan söz ediyor.Uzun uzun da anlatıyor (Mustafa Armağan’ın, bu konuda kaleme aldığı kitap Timaş Yayınları tarafından basıldı).Bu arada gizli teşkilatın iki tetikçisinden de söz ediyor:Kılıç Ali ve Recep Zühtü...
“Kızıl Pençe düzeninde İsmet yoktu” diyor, Karabekir Paşa, “buna doğruca Gazi emir verir. Meclis Reisi (Atatürk), Kılıç Ali gibi en güvenilir adamları vasıtasıyla hükümet mekanizması gizli oyunlarına başlarlardı.”
Hatıralarını basan Sinan Matbaası’nabaskın verilmesini, el konulan formaların yakılmasını ve evinin yetmiş polis tarafından didik didik aranmasını, onlara bağlıyor.
Bu işlerin sorumluları mıdır, değil midir bilemem, ancak Karabekir’in verdiği iki isim de ilginç kişilikleriyle dikkat çekiyorlar.
Kılıç Ali’nin asıl ismi, Süleyman Asaf Emrullah (1889 - 14 Temmuz 1971).Atatürk bu ismi beğenmiyor ve doğduğu mahalleye izafeten “Kılıç Ali”adını veriyor.
Süleyman Asaf Emrullah ya da Atatürk’ün verdiği isimle Kılıç Ali, Gedikli Küçük Zabit Mektebi (astsubay okulu) mezunudur. Buna rağmen, binbaşılığa kadar yükseliyor. Rivayete göre çok faal olmasından dolayı subaylığa terfi ediyor.
Atatürk’ün güvenini kazanıyor ve Meclis’e alınıyor. Dönem seçimle değil, tayinle Meclis’e girildiği dönemdir. 1920-1938 yılları arasında Antep milletvekilliği yapıyor.
Hukukçu değildir, ama İstiklâl Mahkemeleri adı verilen sözde mahkemelerde reislik yapıyor. Zaten dönemin hukuka filan da pek ihtiyacı yoktur: İnsanlar “durum icabı” asılıyor, kesiliyor, sürülüyor.
Kılıç Ali’nin oğlu Altemur Kılıç, “Babam, sırf ittihadcı olduğu için Cavit Bey’i astı” diyor (Cavit Bey İkinci Meşrutiyet döneminde Maliye Nazırlığı yapmış etkili bir isimdir). Ama hakkını yemeyelim: Pek çok kişiyi ipe gönderirken, bazılarını da ipten alıyor. Recep Zühtü ipten aldığı isimlerin başında geliyor.
Recep Zühtü’yü bilen bilir, biz bilmeyenler için kısaca bahsedelim…
1893 Manastır doğumludur (2 Aralık 1963’te ölmüştür). Milli Mücadele’nin başından beri Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınında bulunan ve “Yakın korumalık” yapan kişidir.
“Atatürk’ün gazetesi” olarak ünlenen Hâkimiyet-i Milliye ile “Recep Zühtü Matbaaları” sahibi, II.(Ara Seçim), III. ve IV. dönem Sinop ve V. dönem Zonguldak milletvekilidir.
“Soyak” soyadı bizzat Atatürk tarafından kendisine verilmiştir. Soyadı“Soy-ak”tır, ama icraatları pek de “soylu” ve “ak” olmamıştır.
Recep Zühtü’nünilginç bir hikâyesi var: 1925 yılında bir düğünde tanıştığı, istanbul sosyetesinin genç ve güzel hanımlarından Medeniye Hanım’la on yıl kadar “nikâhsız beraberlik” yaşıyor…
Medeniye Hanım evlenmek istiyor, ancak Recep Zühtü her defasında bir bahane ileri sürüp erteliyor. Sonunda Medeniye Hanım’ın sabrı tükeniyor,Recep Zühtü Bey’iterk edipYahudi bir gençle birlikte olmaya başlıyor.
Bu ilişkiyi, Recep Zühtü, Atatürk’ün kendisine “Soyak” soyadını verdiği 8 Şubat 1935 tarihinden iki gün sonra, 10 Şubat 1935’te öğreniyor. Büyük bir öfkeyle Arnavutköy’den bir kayığa binerek Medeniye Hanım’ın Çengelköy’deki evine gidiyor.
“Atatürk’e danışmadan hiçbir iş yapmadığı”nı anlatan Kılıç Ali, bu işi danışarak mı yapıyor, danışmadan mı, bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki,“Taammüden adam öldürme” suçu işleyen Recep Zühtü, hiç içeri girmeden, hatta yargılanmadan paçayı kurtarıyor.
“Deli” raporlu Zühtü Bey’in milletvekilliği de düşürülmüyor.Meclis’te paşa paşa oturuyor, tıkır tıkır maaşını alıyor. Dahası, belki şaşıracaksınız ama,Atatürk’le yakın arkadaşlığı devam ediyor. Atatürk’ün uşağı Cemal Granda,“Bir daha da onu Atatürk’ün sofrasında görmedik” diyerek gerçeği örtbas etmeye çalışsa da, sık sık görüşüyorlar.
Bu gerçeği, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nün 1955’te yayınladığı,“Atatürk’ün Nöbet Defteri 1931-1938” isimli kitapta okuyoruz…
Atatürk, cinayetten sonra Recep Zühtü ile ilki 31 Mayıs 1935’te, ikincisi 7 Temmuz’da olmak üzere iki kez; 1936 yılında yine iki kez; 1937 yılında ise tam 23 kez görüşüyor. Son görüşmesi ise 25 Kasım’da gerçekleşiyor.
“Atatürk döneminde her iş usulüne uygun yapılıyordu” diyenlere kapak olsun! Yavuz Bahadıroğlu/yeni akit