Kimsenin dini inançları beni ilgilendirmez. İsteyen “dindar” olabileceği gibi, “dinsiz” de olabilir. İnancını ya da inançsızlığını istediği gibi savunup yaymaya da çalışabilir. Bu dahi beni ilgilendirmez.Ben tarihi kimliklere tarihsel açıdan yaklaşırım.
Ancak devletin tepesinde oturan, her sözü “kanun” sayılan biri, bu kimliğiyle kişisel görüşlerini ders kitaplarına geçiriyorsa, kendi din algısını Müslüman toplumun çocuklarına dayatıyor demektir! İtiraz noktam da zaten budur.
Yani beni ilgilendiren Atatürk’ün dindar olup olmaması değil, kendi din anlayışını ders kitaplarına geçirmesidir.
Buyurun “Medeni Bilgiler” isimli kitaba bakalım… İlk kez “Atatürk’ün evlâtlığı” Prof. Dr. Afet İnan tarafından “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adıyla 1930 yılında yayınlanan bu kitap, ortaokul ve liselerde yıllar yılı “ders kitabı” olarak okutulmuştur.
Kitabın büyük bir bölümünü Atatürk’ün yazdırdığını, Afet İnan kitabın önsözünde ifade etmektedir.
Şimdi bu kitaptan İslâm Dinine ve Peygamber Efendimiz’e ilişkin bölümleri okuyalım (“Atatürk dindardı” diyenler de okusun)…
“…Muhammed’in kurduğu din bütün ulusallıkların üstünde yaygın bir Arap ulusçuluğu politikasına dayanıyordu. Bu Arap düşüncesi, ümmet sözcüğü ile ifade olundu. Muhammed’in dinini kabul edenler kendilerini unutmaya, hayatlarını Allah sözcüğünün her yerde yükseltilmesine adamaya zorunlu idiler”.
Bu kitaba göre Peygamberimiz, “kendi ırkını bütün milletlerin üstüne koyan bir “Arap ırkçısı”dır!..
Soru: Bunu hangi “dindar” söyler ve gerçekle ne ilgisi var?
“… Bu durum karşısında Türk ulusu birçok yüzyıllar boyunca ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir sözcüğünün bile anlamını anlamadan Kur’an’ı ezberleyip beyni sulanmış hafızlara döndüler”.
Soru: Hangi dindar, hafızlara hakaret eder?..
“… Mısır’da belirsiz bir adamı halifedir diye, yok ettiler; hırkasıdır diye, bir palaspareyi halifelik belgesi ve üstünlüğü olarak altın sandıklara koydular Halife oldular.”
Soru: Hangi dindar, Osmanlı ceddimiz tarafından Hırka-i Saadet dairesinde altın sandıkta muhafaza edilen Peygamberimizin Hırka-i Şerifine, “eski püskü, kirli, yırtık pırtık” anlamında “palaspare” der?...
“Kimi zaman doğuya, kimi zaman batıya, kimi zaman da dört bir yana saldıra saldıra Türk ulusunu Allah için, peygamber için topraklarını, çıkarlarını ve benliğini unutturacak yalnız Allah yolunda olacak denli derin bir kendinden geçmişlik ve yorgunluk beşiğinde uyuttular.”
Soru: Hangi dindar fetihleri bu şekilde tanımlar?..
“Ulusal duyguyu yok eden, bu dünyaya değer verdirmeyen; yoksulluklar ve yoksunluklar ve kötülükler baş göstermeye başlayınca da, asıl gerçek mutluluğa öldükten sonra öbür dünyada kavuşulacağı inancını aşılayan dinsel dogma ve dinsel duygu…”
Soru: Hangi dindar, dine ve ahiret inancına “dogma” diyebilir?..
Bakalım “Dindar Atatürk”, aynı kitapta insanın yaradılışı konusunda ne düşünüyor?
“Çünkü malumdur ki, insan tabiatın mahlûkudur”…
“Mahlûk”un bir “Halık”ı olduğuna göre, burada tabiat Allah yerine konulmuş demektir…
Soru: Hangi “dindar”, tabiatı Allah yerine koyar?
“Tarih bize öğretir ki, bütün dinler milletlerin cehaletleri yardımıyla utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur (Atatürk’ün el yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet İnan)…
“Muhammed’in ölümünden Ebu Bekir’in ölümüne kadar geçen kısa bir müddet zarfında bunlardan hiçbiri mevcudiyetini ihsas edemedi: Bunlar tamamen alıklaşmışlardır” (a.g.e).
Sonuç: Atatürk’e “dindar” demek, hem dine, hem de Atatürk’e hakarettir!
Yarın başka bir ders kitabına bakalım inşallah.
Yavuz Bahadıroğlu/YeniAkit..28 Kasım 2014 Cuma