Bu ne dansözlük?
Bir gün “Barış” diyorlar.
“Akan su değil, kandır” diyorlar..
“İzmir Barosu tarihi boyunca BARIŞ’ı öncelemiş, savaşlara karşı çıkmıştır.” diyorlar..
Sendikalar, mühendis odaları, tabipler birliği olarak birlikte açıklama yapıp, “Türkiye’yi yönetenlerin yıllardır tüm uyarılara kulak tıkayarak ve hatta uyarıda bulunanları ‘hain’ ilan ederek Suriye’deki savaşa müdahil olmaları ülkemize ve bölgeye bugüne kadar büyük bedeller ödetti” diyorlar..
Kafasını kaldıran, “Barış istiyoruz, suç mu bu?” diyor..
“Nasıl bir dünyada yaşıyoruz, savaş istenir mi” diyorlar..
İlk fırsatta..
Türkiye operasyonu sonlandırıp, “barış” ortamına geçiyor..
“Bizim istediğimiz 32 kilometrelik derinliği PYD boşaltıyorsa, biz kan akıtmanın sevdalısı değiliz. İstediğiniz 120 saatlik süreyi veriyoruz” diyor..
Tabipler Odası’ndan başlayıp..
Mühendisler Odası’ndan devam edip..
Barolardan, solak medyadan çıkarak...
Hatta PKK’nın uzantısı olan HDP milletvekillerini de katarak..
Tamamının..
“Allah razı olsun Tayyip Erdoğan’dan.. Büyük bir devlet adamlığı örneği gösterdi. Kin ile hareket etmedi. Kan akıtmak için kulağını kapatıp, ‘Yola devam’ demedi. Barış için küçücük bir fırsat çıktığında, önceki tüm bardağı taşıran ataklardaki alayvari yaklaşımları, sabrı zorlayan tahrik edici, namussuzca saldırıları bir kenara bırakıp, ‘Ara veriyoruz’ dedi.. Allah, Tayyip Erdoğan’dan bin defa razı olsun” diyeceklerine.
Çıt çıkartmıyorlar..
Büyük çoğunluğu çıt çıkartmıyor.
Medyadaki uzantıları ise, ahlaksızca, namussuzca, dansözlüklerini ifa ediyorlar..
Nasıl?
Cumhuriyet’ten başlayayım..
Cumhuriyet manşetinde “Baskı durdurdu” diyor..
Amerika baskı uygulamış..
Yaptırımları devreye almış..
Tehdit etmiş.
Erdoğan’a mektup yazıp, “Ekonominizi çökertirim” demiş.
Sonrasında da..
Türkiye operasyonu durdurmuş.
Olay bu imiş!
Ahlaksızlığa bakın..
Rezilliğe bakın..
Barış Pınarı operasyonunun başladığı 9 Ekim’den bu yana, “İnsanlar ölüyor. Barış istiyoruz. Savaş istemiyoruz” diye ter ter tepinenler..
İlk fırsatta.
AK Parti iktidarının da samimi kanaatinin barıştan yana olduğunu göstermesi.. Savaşın ilk seçenek olmadığını ispat etmesi sonrasında..
Cumhuriyet’çiler bir bel kıvırdılar..
“Barış” istedikleri noktadan. Bir saniyede “savaş” moduna geçiverdiler..
Manşetten onu söylerken bile..
Yazarları, yazılarını değiştirme fırsatı bulamadıkları için..
Manşetten “Baskı durdurdu” başlığı atılırken bile.
Aynı günkü gazetede, Özdemir İnce yazarları, “Suriye ve değersiz yalnızlık” başlığı ile Türkiye’nin sözümona içler acısı halini anlatıyordu..
Ama yazı daha yayınlanmadan..
ABD’nin yalvar yakarışı sonucunda..
Dünya ülkelerinin “Siz operasyonda neyi hedefliyorsanız, hepsini size taahhüt ediyoruz.. Yeter ki 120 saat verin bize” talepleri sonrasında..
“Türkiye’nin yalnızlığı”nın değil.. “Türkiye’nin liderliğinin, otoritesinin, tekliflerinin değerliliği”nin dünya tarafından kabul edilmesi gerçeği ile tanışmış oluyoruz.
Cumhuriyet’in ateist yazarının son cümlesi de şöyle:
“Esad düşmanlığı ülkemizi uçuruma sürüklüyor!”
Uçurum, yazarın kendi uçurumu oluyor..
Esad ile konuşulmadan..
Türk askerini de riske atmadan..
Türkiye, istediği her şeyin taahhüdünü alıyor.
Gerçekleştirilmediği takdirde, 5. gün itibari ile kaldığı yerden operasyona devam edeceğinin ikazını da, muhataplara yapıyor..
Aynı gazeteden, aynı gün, Şükran Soner Hanım da yazıyor.. “Dünyada hiç olmadığı kadar yalnız kalınca..” başlığını atmış, yazısına..
Yalnızlık?
Tek başına kalma?
Geç hanımefendi, geç bunları..
Yalnız değil, lider olmuş Türkiye..
Hem de, senin yazının üstünden üç ay geçtikten, bir ay geçtikten sonra değil.
Yazının yayınlandığı gün, ABD’nin peşine takıldığı Türkiye liderliği ile tanışıyoruz..
Aynı gazeteden Zafer Arapkirli ne diyor? O da “Ve mektup.. Ve ateşkes.. Ve zevahir?” başlığı ile giriyor konuya.
Ve..
“Günlerdir Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Beni teröristlerle pazarlığa oturtamazlar’ mealindeki serzenişinin arkasında, ‘Mahut Musibet Mektup’un bulunduğu artık ayan beyan ortada iken, geçmişte ‘bal gibi de teröristlerle pazarlık masasına oturulduğunu’ nasıl sileceksiniz hafızalardan?” cümlesi ile, tüy dikiliyor, savaş çığırtkanlığına..
Ha, doğru mu söyledikleri?
O da doğru değil..
PYD ile masaya oturan yok. Mektubu unutan yok..
“Hesabı, vakti gelince sorulur” diyor Erdoğan..
Ama Arapkirli, “Niye savaşa devam etmiyoruz” utancı ile damgalanmış oluyor..
Bu kirli kafayı, bir de Birgün gazetesinden aktarayım..
Onlar da diyor ki, “Trump’ın küstah mektubu, Türkiye’nin ABD emperyalizmi karşısında nasıl aciz bir duruma düşürüldüğünü özler önüne serdi.”
Aman Allah’ım..
Gözlerime inanamıyorum..
Düne kadar “Barış olsun, her şeye rağmen barış olsun” diye yırtınan Birgün, şimdi operasyona ara verilerek, ölümlerin önüne geçilme ihtimali belirdiğinde, Trump’ın mektubu üzerinden tüm ayrıntıları vererek, operasyonun tekrar başlatılması için tahrikte bulunuyor.
Erdoğan’ın, “ ‘Ateşkes ilan edin’ diyorlar, biz asla ateşkes ilan etmeyiz” sözlerini hatırlatıp, sanki şimdi tek taraflı olarak bir ateşkes ilan edilmiş, Erdoğan sözünü yemiş gibi bir algı oluşturuyorlar.
Sorsak bu ahlaksızlara: “Barış isteyen siz değil miydiniz? Şehit edilen güvenlik güçlerimize rağmen, o kadar yapılan saldırılara rağmen, yine de ‘Barış’ diyen siz değil miydiniz?”
Ne cevap vereceklerini merak etmeye gerek yok..
Aynı günkü nüshalarında Meryem Koray yazmış, “Bir yanda neoosmancılık hevesleri, öte yanda ülkede gerileyen güven; bir yanda Suriyeli mültecilerin yarattığı gerilim, öte yanda Kürtlerle ilgili kaygılar derken, savaş dışında başka bir yol kalmıyor!”
Bak Meryem Abla, başka yol da varmış.. Senin yazının mürekkebi daha kurumadan, o yolu Erdoğan açmış..
Ama sizde bu dik duruşu, tutarlılığı farkedecek kafa nerde?
“Barış” dersiniz. PKK’nın savaşını seyredersiniz.
Devlet “Barış” der.. “Niye savaşmıyorsunuz, ABD’ye boyun mu eğdiniz” dersiniz..
Sizi gidi ahlaksızlar sizi..
Sizi gidi riyakarlar sizi!
Ali Karahasanoğlu/Yeniakit