Darbe haberleri okuyoruz... Bazı arkadaşlar, Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “siyasi ayak” tartışmasıyla, İlker Başbuğ’un AK Parti grubunu zan altında bırakan sözlerini “işaret fişeği” kabul ediyor...Bu defaki daha kanlı olacakmış...Hadi olsun!Ben, “hususen”, yeni darbenin Başbakanını (çünkü Cumhurbaşkanlığı sistemini ortadan kaldıracaklarmış) merak ediyorum.
İsterseniz önce “15 Temmuz’un Başbakanı kim olacaktı?” sorusunun cevabını arayalım.
Benim aklımda bir isim var:
Havaalanından kaçıp, “güvenli ev”e, yani Bakırköy Belediye Başkanı’nın evine sığınmıştı hani. Tıraşını olup kravatını takmıştı, tekliflere açık bir şekilde bekliyordu. Ertesi gün öğlene kadar ortalıkta görünmemişti. Darbe bastırılınca da “pay kapmak için” Yenikapı’da boy göstermekten imtina etmemişti... Sonra da, FETÖ’den aldığı sufleyle “kontrollü darbe” iddiasını seslendirmeye başlamıştı.
O isim işte...
Eski CHP’li Emine Ülker Tarhan o isimle ilgili olarak şunları söylüyordu: “Bir süredir CHP ve cemaat ittifak halinde. Kılıçdaroğlu elinde birtakım tapelerle iki seçim geçirdi. Bunlar yasal dinlemeler de değil... İnternete düşmüş illegal kayıtları sürekli okuyor.”
Emine Ülker Tarhan bu açıklamayı yaptığında, hepi topu iki seçim dönemini geride bırakmıştık. Sonrasında, iki seçim daha yaşadık. Kılıçdaroğlu bu iki seçim dönemini de “sürekli okumalar”la geçirdi. Sadece tape okudu. Yeni ve orijinal bir şey söylemedi.
Bu “sürekliğin” karşımıza çıkardığı ittifakı konuşmamız gerekiyor.
Kılıçdaroğlu, portakalda vitamin bile değilken, Doğan Medya Grubu’nun da gayretleriyle, bir anda parlatılmış; “Dosyacı Kemal”den, “Gandi Kemal”e, birtakım taltif ifadeleriyle vitrine çıkarılmıştı.
Ona “Dosyacı Kemal” unvanını kazandıran “dosyalar”a bakalım:
Bu dosyaları kim ya da kimler ulaştırdı?
17/25 Aralık’ın sahte dosyalarıyla, Kılıçdaroğlu’nun elindeki dosyalar niçin benzer özellikler gösteriyor?
Kılıçdaroğlu’nun elindeki bir dosyaya göre, o sırada AK Parti’de milletvekilliği yapan bir siyasetçi, sahip olduğu nakliye araçlarıyla uyuşturucu taşıyordu.
İddia fos çıktı. Kılıçdaroğlu attığı iftirayla kaldı.
Ama durmadı.
Bir dosya da, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek için patlattı.
İkili, bir canlı yayında karşı karşıya geldiler.
Bütün becerisi program boyunca sırıtıp durmaktan ibaret olan ve hiçbir iddiasını kanıtlayamayan Kılıçdaroğlu, onca mesnetsiz cümlesine rağmen Doğan Medya Grubu tarafından “tartışmanın galibi” ilan edildi. “Parlatma süreci” de böyle başladı.
Bu iş Deniz Baykal’la olmuyordu, CHP’nin başına dosya siyaseti yaparak rakiplerinin tozunu attıran Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir “dürüstlük abidesi” getirilmeliydi.
Üstelik, Kılıçdaroğlu yabancı sayılmazdı. Bir dönem Cem Boyner’in “Yeni Demokrasi Hareketi”ne göz kırpmıştı. Soros’un vakıflarına üyeydi. Mebzul miktar liberal dosta sahipti. Her bakımdan mutemetti.
Kaset skandalı, işte bu “hazırlanmış altyapı”nın üzerine patladı yahut patlatıldı.
Deniz Baykal istifa etti.
Kılıçdaroğlu da, “bedavadan”, genel başkanlık koltuğuna oturtuldu.
15 Temmuz girişimi başarılı olsaydı, Başbakanlık koltuğunda, FETÖ’ye kol kanat germe görevini hiç aksatmamış mutemet bir siyasetçiyi görecektik. Şaşırmayacaktık.
Daha kanlı olacağı söylenen muhtemel bir FETÖ darbesinin Başbakan adayı da, 15 Temmuz’a rağmen “kol kanat germe görevini” aksatmadan sürdüren ve “Zaman gazetesi niye kapatılıyor kardeşim?” diye isyan eden Kılıçdaroğlu’dur!
Ahmet Kekeç/Star Gazetesi