Hep yazıp, söylüyorum: Bu kapitalizmin krizidir. Bir dönem, “kavramları ve kurumları ile” yıkılıp gidiyor. Daha önce faşizm ve komünizm yıkıldı. Şimdi yıkılmakta olan kapitalizm ve ona dayalı ya da tersi, Siyonizmdir.Aslında bunlar Şeytanın kadim hileleri. Hayat devam ettiği sürece bunlar yıkılır, küllerinden yine doğar ve kılık değiştirir, döner yine gelir...
Hep diyorduk ya “Dünya 5’ten büyüktür” diye. Daha oraya gelmedi. Hâlâ onların içimizdeki uzantılarından, dostlarından, onların içimizdeki gönüllülerinden kapı kullarından yakamızı kurtaramadık ki, sıra onlara gelsin.
Ama bir yandan da kapitalist sistem kendi içinde çöküyor. İlk çatırtı NATO’dan geldi. Bu süreç devam edecek. FED de çökecek, LIBOR da, IMF de, Dünya Bankası da çökecek. Doların saltanatı bittiği gün ABD’nin saltanatı da bitecek. AB de dağılacak.
LIBOR büyük ihtimalle 2022’den önce ömrünü tamamlayacak.
Bu arada, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a göre «NATO›nun beyin ölümü gerçekleşti.” NATO artık bitkisel hayatta.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya göre; “70 yılın ardından NATO›nun büyümesi ve değişmesi gerek. Eğer uluslar NATO›nun ihtiyaç duyduğu kaynakları sağlamadan, sözlerini tutmadan NATO›nun savunma faydalarından yararlanabileceğini düşünürse, NATO etkisizleşebilir veya NATO›nun devri kapanabilir». 70. yılında NATO aceze duruma düştü. Kendi içinde çelişkiler yaşıyor. Tutarsızlıklarla dolu bir noktaya sürüklendi. NATO’nun “Yeni bir Haçlı ordusu” olduğunu düşünenler, NATO’da Türkiye’nin yeri olmadığını düşünürken, kimilerine göre “Türkiye olmadan olmaz”. Çünkü onlara göre, Türkiye NATO’nun güvenlik paratöneri, ucuz asker deposu, sıçrama tahtası, koruma kalkanı, saldırı üssü..
Trump NATO’dan şikayetçi. Avrupalı NATO ülkelerini yeterli askeri harcama yapmamakla suçluyor.
Evet NATO yolunu kaybetti. Komünizme karşı, Kızıl tehlikeye karşı Batının savunmasını üstleneceklerdi. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Komünizm yıkıldı. Aslında NATO’nun varlık gerekçesi o gün ortadan kalktı. Ama Margaret Thatcher yeni bir fikir attı ortaya. “Tehlikenin rengi” artık “Kızıl” değil, “Yeşil”di. FETÖ, BOP aslında bu idealle şekillendi. Onun için hepsi 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında durdular. İslamofobiyi onlar bunun için örgütledi. Türkiye onlar için hem “Müttefik”, hem “Tehdit”di. Onun için “Domuz sürüsündeki kuzu”nun başına gelmeyen kalmadı.
Öte yandan; Hollanda Başbakanı Mark Rutte, “Türkiyesiz bir NATO’yu düşünemiyorum. Türkiye’nin ittifakı NATO’nun işleyişi için çok önemli. Bir NATO üyesini korumak için Türkiye’ye çok ihtiyacımız var. Onlar bizim doğu tarafımız. NATO, Türkiye’nin de sayesinde dünya tarihinin en güçlü ve başarılı askeri birliğidir” dedi.
Bu iş artık “inceldiği yerden kopsun” noktasına geldi. Ama eğer NATO çökerse kapitalizm en önemli dayanağını kaybeder. Bir de FED’i, dolar payandasını çekerseniz, bu Amerikan emperyalizminin sonu olur. ABD gittikten sonra da bugünkü hali ile BM, Güvenlik Konseyi filan bir şey kalmaz.
NATO ittifakı esasen fiilen çöktü. Türkiye NATO ittifakının bir üyesi ama NATO ülkeleri, Türkiye’ye karşı FETÖ’ye ve PKK’ya, darbe girişimlerine destek veriyor. NATO üyesi olmayan ülkelerin Türkiye’ye karşı düşmanca politikalarını destekliyorlar.
Bu durum sadece Türkiye’ye karşı değil, mesela ABD İngiltere’ye karşı Suriye ve Irak’ta, Arap yarımadasında İngiltere’nin garantörlüğünü hiçe sayarak bölgede emrivakilere kalkışabiliyor. Suriye’ye girerken ya da çıkarken Fransa’nın garantörlüğünü hesaba katma gereği görmüyor.
Macron’un dediği gibi, “ABD ile NATO müttefikleri arasında stratejik karar alma süreçlerinde hiçbir şekilde koordinasyon yok. Hiç. Aynı zamanda bir diğer NATO üyesi Türkiye’nin, çıkarlarımızın söz konusu olduğu bir bölgede, koordinasyonsuz saldırgan eylemleri var”. NATO Antlaşması’nın bir üyeye yapılan saldırıyı tüm üyelere yapılmış sayan ve kolektif savunma öngören 5. maddesine kimse uymuyor.
Macron, “Eğer Beşar Esad rejimi Türkiye’ye misilleme yapmaya kalkarsa buna dahil olacak mıyız?” sorusunu “Bu kritik bir soru” diye cevaplıyor. Trump’ın ABD’nin Suriye’deki Kürt müttefiklerini pazarlık konusu yapması da NATO çevrelerini rahatsız ediyor. Macron’a göre «Türkiye uzun vadede NATO›da olacak mı olmayacak mı?» sorusunun cevabı tamamen kendi ihtiyaç ve güvenlikleri ile ilgili. Bu anlamda sadece Türkiye ile ilişkilerde değil, ABD ve batılı devletlerin kendi aralarında da “Stratejik ve siyasi sorunlar” var ve Avrupa NATO’yu savunmak için artık ABD’ye güvenemez. Batının bu anlamda ABD’den bağımsız “askeri özerkliğini” kazanması gerekir.
Merkel’e göre “Transatlantik ortaklığı” yani “Kuzey Atlantik ittifakı” kendileri için vazgeçilmez. Merkel’in sözleri aslında Almanya’nın yalnızlığı ve çaresizliğinin bir ifadesi.
Öte yandan, NATO’nun artık Türkiye ve Rusya hakkında bir karar vermesi gerek. Komünizm yok ama Rusya var. Macron daha önce bir konuşmasında Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’i “ortak” olarak tanımlamıştı. Şimdi de “Avrupa’da barışı inşa etmek istiyorsak, Avrupa’nın stratejik özerkliğini yeniden inşa etmek istiyorsak, Rusya ile pozisyonumuzu gözden geçirmeliyiz” diyor.
Yani dengeler değişiyor. 19.YY sonlarında, savaş yıllarında, komünizm, kapitalizm ve faşizmin gölgesinde şekillenen kavram ve kurumlarla 21.YY’ı açıklamak mümkün değil.
Batı, kendi arasındaki ilişkileri yeniden gözden geçirirken, Türkiye ve İslam dünyası, Rusya, Çin ve Hindistan’la da ilişkisini yeniden gözden geçirmek zorunda.
Düne dair ne varsa dünde kaldı. Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal. Selâm ve dua ile..
Abdurrahman Dilipak/Yeni akit