Neredeyse bir asır geçti, hâlâ Mustafa Kemal’i tartışıyoruz. Daha doğrusu tartışamıyoruz. Tartışır gibi yapıyoruz. Can Dündar’ın “Sarı Zeybek”ten sonra “Mustafa”sı da tartışma konusu oldu. Mustafa Kemal’in bir oğlu olup olmadığını tartışıyoruz. Peki kim bu Abdurahim Tuncak! Mustafa Kemal’in Van’dan evlat edindiği biri mi, yoksa gerçek evladı mı? Abdurrahim Tuncak’ın kızı Nuray Çulha, filme itiraz ediyor, babasının 1908 doğumlu olduğunu söylüyor.
“Üç aylıktan itibaren o evde. 5 yaşında sünnet edildiğinde Zübeyde Hanım’ın yatağında çekilmiş sünnet fotoğrafı bile var” diyor. Mustafa filminde, Mustafa Kemal’in Tuncak’ı 8 yaşında Van’da evlat edindiği anlatılıyor. Dündar’a göre “Atatürk’ün 1916’da Doğu’da görevliyken 8 yaşındaki Abdurrahim’i evlat edindi” Halep’te ikisinin birlikte çekildiği fotoğraf var. Bugün 62 yaşında olan Nuray Çulha “Babam 3 aylıktan itibaren Atatürk’ün evindeydi” diyor, Vatan gazetesine yaptığı çarpıcı açıklamada. “Atatürk babanızı 1916’da evlat edinmedi mi?” sorusuna Çulha, “Babam 1908 doğumlu. Atatürk’ün annesinin Kur’an’ında yazıyor. Zübeyde Hanım, babamın doğum tarihini Kuran’a kaydetmiş. “Abdurrahim 1908” diye yazıyor.
Bir de kızı Naciye’nin ölüm tarihini yazmış. Atatürk’ün Naciye isminde bir kızkardeşi ölüyor veremden. Onun ölümünden sonra Akaretler’deki eve geliyorlar.” Mustafa Kemal yaşarken İtalyan heykeltıraşlara kendi heykelini yaptırıp, Sarayburnu’na, İstanbul ve Ankara’ya diktirmiş. CHP’liler herhalde bunların yazılıp, çizilmesinden, konuşulmasından rahatsız. Gerçekler ortaya çıktıkça, CHP ve İsmet İnönü’nün ürettiği “Mustafa Kemal” resminin boyaları silinip gerçek ortaya çıkıyor. Mustafa Kemal’i, İsmet İnönü’nün ve CHP’nin elinden kurtarmadıkça, gerçek Mustafa Kemal’i göremeyeceğiz gibi sanki! Hani durup dururken bir de “Naciye” çıktı. “Abdurrahim Tuncak, bir iddiaya göre 1908’de Diyarbakır’da doğmuş, 1998’de ölmüş. Atatürk’ün manevi oğlu olduğu söyleniyor ama, oğlu olduğunu söyleyenler de var.
Onun Mustafa Kemal’e benzerliği, bilmem neredeki bir dağdaki bir gölgenin Mustafa Kemal’in silüetine benzemesinden daha ciddi bir olay! Mustafa Kemal’in, öğrenimine yurtdışında devam etmesini uygun gördüğü Abdurrahim 1929 yılında Berlin Teknik Üniversitesi’ne gitmiş ve tüm giderleri karşılanmıştır. 1934 yılından sonra Tuncak soyadını almıştır. Abdurrahim Bey, Savarona adlı yatın satın alınması görüşmelerinde tercümanlık yapmıştır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nda çalışmış ve oradan emekli olmuş.” Gerçekler ne zaman ortaya çıkacak bilmiyorum. Ama Mustafa Kemal’le ilgili anlatılan resmi bilgiler dışındakiler hep sansürlenmiştir.
Anne-baba, dede, doğum yeri, tarihi, kardeşleri, ilişkileri, aşkları, mektupları, hakkında yazılan-söylenenler hep bir “sır” gibi saklanmıştır. Ilgaz Zorlu yıllar önce “Şemsi Efendi Mektebi hakkında” yazdıkları ile aslında resmi bilgilerin nasıl bir kurgudan ibaret olduğunu gözler önüne sermişti. Şemsi Efendi denen kişi aslında Şimon Zwi isimli Sabatay bir Kabbalist’ti. O okulu da, Sultan Abdulhamid’in Selanik’te sürgün edildiği konağın sahibi Yahudi zengin Alatini Efendi kurdurmuştu. Bu gerçeği açıkça ortaya koymazsak, o zaman bundan başka anlamlar çıkartılır..
Yoksa o zaman saray çevresinden birileri de Fransız ya da Amerikan okullarına gidiyor, evinde Fransız mürebbiyeler tarafından yetiştiriliyordu! Mustafa Kemal ne zaman, nasıl öldü? İsmet Paşa o zaman nerede idi? İsmet Paşa’nın kökleri. “Dindar” bilinen Fevzi Çakmak’ın Üzeyir Garih’le yolları nerede kesişiyordu?. Şeyh Küçük Hüseyin Efendi kimdi? Özbekler Tekkesi’ne kadar uzanan bu derin sır neyin nesi idi? Sahi İsmet Paşa’nın amcazadeleri şimdi nerede yaşıyorlar? Mustafa Kemal Samsun’a gizlice mi çıktı, yoksa çıkışında da, Samsun’a varışında da İngilizler bilgi sahibi mi idi? Mustafa Kemal, Traplusgarp’tan sonra nereye gitti? Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun’a götüren gemi nerede, ne oldu? Geminin seyir defteri nerede? Suç duyurusunda bulundum, hiç bir işlem yapılmadı. Gemi ile ilgili yazışmadığım yer yok, kimsenin bir şey yaptığı da yok. Kimse bir şey de söylemiyor.
İttihat Terakki’nin el koyduğu Osmanlı hazinesindeki 90 ton altına ne oldu? Ses yok. Peki Şam’daki 3 ordu silahsız ve tayınsız bir şekilde terhis edildikten sonra, silah ve altınlara ne oldu? Ses yok. 1. İnönü Savaşı diye bir savaş oldu mu? Olmaz olur mu, kitaplar dolusu bilgiler var. Ama ya anılar. Daha bir sürü cevapsız soru. Rıza Nur’un anlattıkları, Ziya Gökalp, Osman Nuri Çerman, Lazarı Franco, Moiz Kohen ya da namı diğer Tekinalp, Hayim Nahum Efendi, Emanuel Karaso. Kim bunlar, bugünkü bakiyeleri kimler? Bunlar şuyuu vukuundan beter hadiseler..
Doğru olan ise iddiaların üzerini örtmek değil, tartışmaya açmak. Mustafa Kemal’in torunu Nuray Çulha diyor ki, “Babam 3 aylıkken Ata’nın evindeydi.” Buyurun bakalım. Araştırın bakalım, Abdurrahim beyin üzerindeki, Bursa başta olmak üzere bir çok ildeki gayrimenkuller ne zaman, nereden ve nasıl kazanılmış? Peki bu işin böyle olmasını kim istiyor? Mustafa Kemal mi saklıyor bir çocuğu olduğunu, yoksa onun adına başkaları mı? Ve kim yaparsa yapsın, niçin böyle davranıyorlar? Can Dündar, eminim bildiklerinin binde birini bile yazmamıştır. Bu işi böyle kıyısından köşesinden, parça parça ortaya çıkartarak mesafe alınamaz. Kuşkular gerçeği boğar. Türk Tarih Kurumu, İş Bankası, Çankaya, hükümet, arşivde ne varsa ortaya koymalı ve bu konuda kim ne biliyorsa söylemeli. Dürüst ve gerçekçi olmalıyız. Öyle anlaşılıyor ki, birileri Mustafa Kemal’i anlatma adına herşeyi gizliyor. Bildiklerimiz ise sanal bir kurgudan ibaret. Onun için her ideolojik grup ve her iktidar kendine göre bir Mustafa Kemal icad ediyor. Bu ise Mustafa Kemal’e yapılan en büyük haksızlık ve saygısızlık.
Bırakın gerçek ne ise ortaya çıksın. Gerçek bizi özgür kılacak. Tarih, övgü ya da sövgü kitabı olmamalı. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir.. Tarihi tahrif edenler, o toplumun sadece geçmişi değil, geleceğini de karartırlar. Hiç kimsenin, bu ülkenin çocuklarını, soru sorduğu, gerçeği araştırdığı için yargılamaya hakkı olmadığı gibi, kendi tarihlerini öğrenmek için onları yabancı arşivlere muhtaç ve kendi tarihinden mahrum bırakmaya hakkı yok! Cevabını arayan o kadar çok soru var ki! Biz geçmişi ve geleceği çalınmış bir halkız. Selam ve dua ile.
(Abdurrahman Dilipak, Vakit, 2008-10)