Hastalığın seyri
M. Kemal’in “son anlarına dâir zengin bilgi kaynakları ne yazıkki “sansüre” tâbi tutulmuştur. Prof. Şehsuvaroğlu, 1923’ten son dakikasına kadar kendisine özel hekimlik eden Ord. Prof. Dr. Neş’et Ömer İrdelp’in hatıra bırakabileceği ihtimalinin tek parti devrinin idarecilerini telaşlandırdığını yazmaktadır. Prof. İrdelp bir defasında yurt dışına çıkarken Cumhurbaşkanı İsmet İnönü kendisine şöyle demiştir:”Güle güle git! Fakat senden bir ricam var, katiyyen hatıratını yazma!”
Bunun üzerine Neş’et Ömer Bey, “Hiç niyetim yok” cevabını vermiştir, ama o devirde iktidarı ellerinde bulunduranlar bu cevaptan tatmin olmamış olacaklar ki 194950 senelerinde bir hırsızlık süsü verilerek M. Kemal’in özel doktorunun evleri aranmış ve böyle bir hatırat olup olmadığı araştırılmıştır.
M. Kemal’in son anlarında konsultan hekimlerinden Dr. Mehmet Kâmil Berk’in tuttuğu hatıralar da Prof. Neşet Ömer tarafından elinden alınmış, daha sonra bu defter de sırra kadem basmıştır.
İşte bu bakımdandır ki M. Kemal’in son demleriyle ilgili bilgi kaynakları sınırlıdır. Biz bu kaynakların en sağlıklısı olan Prof. Dr. Bedii Şehsuvaroğlu’nun eserinden faydalanarak bu mühim devreye ışık tutmaya çalışacağız.
Yazının sonunda kaynağını yazdığımız “Atatürk’ün Sağlık Hayatı” isimli kitabın mevzuumuzu ilgilendiren kısımlarına göz gezdirelim:
1937 senesinde M. Kemal’in en çok şikayetçi olduğu rahatsızlık, vücudunun muhtelif yerlerindeki, bilhassa ayaklarındaki kaşıntıdır. 1937 Ekim’inde bu kaşıntıların müsebbibinin Çankaya köşkündeki “et yiyen cinsinden küçük kırmızı karıncalar” olduğu söylenince, bu defa âdeta bir seferberlik ilan edildi. Genelkurmay zehirli gaz uzmanı Nuri Refet Korur’un tavsiyesi ile köşkün “Cyclon B” denen siyanidrik asit gazıyla dezenfekte edilmesi kararlaştırıldı. Bu zehirli gaz gemilerde farelere karşı da kullanılmaktaydı. Bu bakımdan Yavuz gemisinden uzman bir ekip getirtildi. 7 Şubat 1938 günü işe girişilerek, köşkün bütün pencere ve kapıları zamklı bez ve kağıtlarla kapatılarak gaz geçirmez bir hale getirildi. 48 saat müddetle köşk yoğun bir gaz altında tutuldu.
Bütün bu faaliyetlerden sonra köşk kırmızı karıncalardan temizlendi ama M. Kemal’in kaşıntıları yine geçmedi. Bunun üzerine yurt dışından doktorlar getirtildi. O sırada M. Kemal’in karnı da çok miktarda su toplanmaya ve bu su şiddetli rahatsızlık vermeye başlamıştı. Doktorlar yaptıkları muayene neticesinde hastalığa teşhis koymuşlardı. Bütün belirtiler, hastalığın “Siroz” olduğunu ortaya koyuyordu. M. Kemal o zamana kadar her gece yaklaşık bir litre rakı içmekteydi. Doktorlara göre hastalığın âmili bu alışkanlıktı.Doktorlar hastanın karaciğerinin artık vazifesini yapmadığını, zehirlenmenin başladığım, vücuttaki yağların tamamen eridiğini, şimdi de etlerin erimekte “olduğunu söylüyordu.
***
12 litre su
Ağustos 1938’de hastalık iyice artmış, karında çok miktarda su toplanmıştı. Bu yüzden M. Kemal ızdırap içerisindeydi. Sonunda bu suyun alınmasına karar verildi. Prof. Mim Kemal Öke 7 Eylül 1938’de M. Kemal’in karnında toplanan suyu şırınga ile aldı. Karından 12 litre su çıkmıştı.
Ne var ki bu müdahaleden birkaç gün sonra karında tekrar şu toplandı. Bunun üzerine 22 Eylül 1938’de yine Prof. Öke karındaki suyu aldı. Bu defa da yaklaşık 12 litre kadar mayi çıktı.
Bu gibi çalışmalara, bütün bakım, tedavi ve ihtimamlara rağmen rahatsızlık günden güne şiddetleniyor, karında yine su birikiyordu.
Ekim başlarından itibarenki gelişmeleri Prof. Şehsuvaroğlu’nun kaleminden takip edelim:
“(13 Ekim ’38’de yine karından su alındı.) Çekilen su şişelere boşaldıkça M. Kemal:
‘”Bu kadar su aşağı yukan bir gaz tenekesi doldurur. Karın içinde taşınabilir mi?’ diye sordu.
“On buçuk litre dolayında su boşaltılmıştı. Su alınması sona erince M. Kemal:
‘”Oh… Çok rahat ettim. Şimdi bana bir sigara ile bir kahve verin’ dedi.”
“16 Ekim 1938 Pazar: Dr. Neş’et Ömer İrdelp M. Kemal’in geçen geceden beri bozulduğunu ve yine bundan evvel olduğu gibi tenebbüh (üstün uyarlılık) arazı, fikirlerde confusion (kanşıklık) ve hareketlerinde gayri tabiilik meydana geldiğini anlattı. Gece sıkıntılı ve uykusuz geçmiş. Bazan hiddet ve şiddet göstermiş. Sabah yatağından defi hacet (büyük abdest) için bidet (bidealafranga oturak)ye binmiş. Arkaya doğru yatak tarafına düşmüş. Lâkin kendini bilmiyormuş. Günü agitation (ajitasyon çırpınma) ile geçirmiş. Yatakta çırpınıyormuş; bağırmış, hiddet etmiş. Birkaç defa kusmuş. Nihayet saat 18.50’de kendisinden tamamıyle geçmiş.
“Bir gün evvel 40 dakika kadar bayanlarla görüşmüş ve diğer bazı zevatı kabul etmiş. Şüphesiz yorulmuştur. Odasına girdik. Yatakta yatıyor, kendini hiç bilmiyordu. Mütemadiyen bilhassa sağ bacağını çekiyor. Kollarını oynatıyor, başının vaziyetini değiştiriyordu. Gözleri açık, bakış mânâsız idi, bazen: ‘Off!…’ diyordu.”
***
“Aman dil”
“Bu günler için Dr. İ. A. Özkaya da şöyle diyor: “’16 Ekim pazar günü saat: 14.30’u gösterirken Prof. Dr. Neş’et Ömer İrdelp ile Prof. Dr. M. Kemal öke, M. Kemal’in yattığı odanın koridorunda bazı ilaçları hazırlamaktaydılar. M. Kemal yatağında oturmuş devamlı olarak öğürüyordu. Bir taraftan da: ‘”Bırak, bırak…’ diye bağırıyordu.
“Etrafındakiler kendisini yatırmak istedilerse de o buna karşı geldi. Bu yüzden gerekli görülen ilaçların enjeksiyonu otururken yapıldı. ‘Bırak, bırak… Çabuk…’ gibi kelimeleri ardı sıra tekrarlıyordu. Bir ara ağzından az miktarda sarı renkte sıvı geldi. Küçük buz parçalan yutturuldu. Aradan bir müddet geçince öğürtü kesildi. Bundan sonra M. Kemal:
***
‘”Beni kaldırınız’ dedi
“Oysa yatırınız demek istemişti. Böyle olduğu anlaşılınca yatırıldı.
Bu sırada baş ucuna yaklaşan Hasan Rıza Soyak’ın:
‘”Buz iyi geldi mi efendim?” sorusuna:
“‘Evet’ cevabını verdikten sonra kendisini kaybetti. Komaya girmişti. Sık sık başını iki tarafa çeviriyordu. Bir yandan da ‘aman’ kelimesini uzatarak:
‘”Aman dil, aman’ diye söylenmeye başladı.”
“18 Ekim Salı sabah saat 10.30’dan başlamak üzere sık olarak ‘Aman dil, aman dil, bu geceden efendim’ sözlerini tekrarladı. 17.30’dan itibaren 65 dakika süre ile uyudu. 17.37’de bol idrar dolayısı ile yatağı değiştirildi. 19.45’te aynı hal tekrarlandı.
“19 Ekim: çamaşırları, bu arada yatmakta olduğu büyük karyola çarşaflan ile birlikte küçük bir karyolayla değiştirildi. Saat 15.30’da kendisinden istenilen hareketleri yapabildiği dikkatleri çekti. Örneğin söylendiğinde dilini gösterdi. Vakit vakit uyukluyor ve etrafı ile ilgileniyordu. Saat 17.00’de kendiliğinden şişeyi isteyerek idrarını yaptı.”
“21 Ekim: M. Kemal gözlertni açtı ve karşısında o anda yanında olan Başsofracısı İbrahim Ergüven’i gördü ve ona:
‘”İbrahim, sen burada mısın? Bu yatağı ne zaman değiştirdiniz?’ diye sordu.
“İbrahim Ergüven, bazı durumlardan dolayı yatağı sık sık değiştirdiklerini, bir defasında da dört kişinin yardımı ile kendisinin bir battaniyenin üzerinde başka bir yatağa alındığını, bu sırada üzerine çıkılan karyolanın kırıldığını ve şimdiki ile değiştirildiğini anlattı.”
“7 Kasım 1938 Pazartesi: Bu günün ilk dakikalarında Atatürk arka üstü yatarken, bir ara tükürdü ve tükürüğünde kan dikkati çekti. Çok sıkıntı içindeydi. Arada bir öksürüyordu. Gece, aralıklı olarak bir saat uyudu. El ve ayaklarında farkına varılan soğukluk oğuşturularak giderilmeye çalışıldı.
“Aynı günün sabahı saat 10.30’da doktorlar yanına geldiler. Karnında toplanan sudan o kadar rahatsız olmaktaydı ki bunun mutlaka alınmasını istedi.
“M. Kemal o gün öğleden evvel Dr. Nihat Reşat Belger’i çağırdı ve ona:
“‘Doktor, karnımdaki bu suyu çekmek zamanı geldi. Çünkü, bu mayi benim nefesime dokunuyor. Soluk almamı güçleştiriyor. Bunu çekip alın’ dedi.
“Dr. Nihat Reşat Belger’in:
“‘Emri devletinizi yarın ifa ederiz. Çünkü malumu devletiniz üzere su çekilmeden önce kalbi takviye edecek tedbirler almak zarureti vardır,” demesi üzerine M. Kemal:
‘”Emrediyorum. Bunu bugün çekin’ diye çıkıştı.
“Vakit öğleye yaklaşmıştı. M. Kemal başta özel doktoru Prof. Dr. Neş’et Ömer İrdelp’le diğer doktorları yanına çağırttı ve:
‘”Ben çok muzdaribim, hemen suyu alın! diyerek isteğini tekrarladı.
“Prof. Dr. Neş’et Ömer İrdelp:
‘”Efendimiz, yarın yapılacak, herşey hazırlanıyor’ diye cevap verdi.”
Atatürk:'”Bugünle yarın arasında ne fark var? Hemen yapınız’ diye direndi.
“İlk ponksiyonu yapmış olan Prof. Dr. M. Kemal Öke’nin halen Gülhane’de (Askerî Tıp Akademisi) ders vermesi dolayısı ile sarayda bulunmadığı, ertesi güne ertelenmesi gerektiği anlatıldı ise de o:
“‘İşte Dr. Kâmil (Berk) Bey var, zaten bu işi en iyi beceren de o imiş, o yapsın’ dedi.
“Bu direniş karşısında doktorlar yanından ayrıldılar. Doktorların dışarı çıkmalarıyla beraber M. Kemal’in kaşları çatıldı ve sesi de hiddetlendi:
‘”Niçin tereddüt ediyorlar? Olacak olur’ dedikten sonra karnını göstererek, ‘Bu insupportable (dayanılmazdır) diye ekledi.
“Hazırlığını tamamlayan Dr. Kâmil Berk saat 12.00’de ponksiyona başladı. M. Kemal karnındaki bütün suyun alınmasını istedi ve boşaldıkça ne kadar su çıktığını soruyordu. Çekilen su miktarı litre hesabı olarak Dr. Nihat Reşat Belger tarafından izlenmekteydi. Gerçekte altı litre su alındığı halde Atatürk’e bunun iki katı söylendi.
“Bu ikinci su alınmasından sonra M. Kemal epeyce rahatladı ve canı enginar yemeği istedi. Fakat bu sebze o zaman İstanbul’da bulunmadığından Hatay’a ısmarlandı. Enginar geldiğinde durumu ağırlaşmıştı ve yemesi kısmet olmadı.”
“8 Kasım 1938: Gece fena geçti, derin confusion mentale (düşüncede, aklî çalışmalarda karışıklık) var. Bu sabah daha açıktır. Saat: 18.00’de iki defa kay etti. Akşama doğru yine dimağî teşevvüşler oldu ve geceye doğru fazlalaştı.
“‘Beni gezdir’ diyor, sonra:
‘”Beni sağ tarafıma yatır’ diyor, ‘ört, ört!’ diye emrediyor. Bay Rıdvan çıkmak istiyor.
“‘Nereye gidiyorsun? Of beni kaldır, belki birşey olur’ diyor. Yatırılıyor, uykuya dalıyor. 6.00’da uyanıyor. Süt veriliyor.
‘”Denizde bir motor sesi var. Bu nedir?’ diye soruyor ve tekrar uyuyor.
***
“7.40’da:
“‘Rıdvan!’ diye çağırıyor. Bir şey ister gibi bir jest yapıyor. Lâkin istediğini ifade edemiyor. Nihayet çay istiyor. Ördek getirtiyor. İdrar ediyor. O esnada:
‘”Beni kaldır’ diye ısrar ediyor.
‘”ördek var’ deniliyor.
‘”Of! Of! diyor. Bir şey söylemek istiyor. Lâkin kelimeleri bulamıyor.”
“9 Kasım 1938 : Gece, M. Kemal tekrar komaya girdi. Adalî secousse (sekus)lar (sıçramalar) var. Akşama doğru traşe (nefes borusu) ralleri (dolgunluk sesleri) başladı. Serum şırıngaları. Agoni (can çekişme). İdrar 560 (cm3).
“10 Kasım 1938: Ehvali umumiye(genel durum) fenadır. Koma devam ediyor. Agoni raileri var. Saat 0.05’te sonda ile 140 cc.lük idrar boşaltıldı. Saat 2.00’de yarım balon oksijen verildi.
“Saat 8.00’i geçerken M. Kemal’in yüzü daha da soldu: sapsarı oldu ve birden gırtlağından ‘Hi… Hi… Hi…” diye sesler çıkmaya başladı. Bu sırada oradaki doktorlardan Kâmil Berk gözleri yaşlı ve bir eli karyolaya dayalı olarak, diğer elindeki ıslatılmış pamukla M. Kemal’in ağzına su verme çabasında… üzüntüleri solgun yüzlerinden okunan Prof. Dr. Süreyya Hidayet Serter ile Dr. Abravaya Marmaralı, tabanla ilgili refleksleri kontrol etmekteler.
“Saat 9.05 M. Kemal birden gözlerini açtı, başını sert bir hareketle sağ tarafa çevirdikten sonra tekrar önceki durumuna getirdi… Ve son nefesini verdi.”
“M. Kemal’in Sağlık Hayatı” isimli kitapta M. Kemal’in son anları bu şekilde naklediliyor. Prof. Bedii Şehsuvaroğlu’nun bu eseri bir araştırma ürünüdür. Şüphesiz M. Kemal’in yakınında bulunan doktorlar ve şahıslar hatıralarını nakletselerdi, yahut yazılmış hatıralar neşrolsaydı bu hususta daha geniş ve daha teferruatlı bilgi edinilecektir.
KAYNAKLAR:
Prof. Dr. Bedii Şehsuvaroğlu, Atatürk’ün Sağlık Hayatı, Hürriyet Yayınları İstanbul 1981, sayfa 6, 8, 28, 30, 68, 86, 87, 88, 93, 95.
Burhan Bozgeyik, Meşhurların son Anları, Türdav Yayınları, 2. baskı.
belgelerlegercektarih