Geçenlerde, aidatı ödenmediği için, Fransa’daki mezarı açılıp, kemikleri umumi bir çukura atılan Osmanlı şehzâdesinin haberi medyaya düştü. 15 yaşında sürgüne çıkan ve sıkıntılı bir hayat yaşayan Orhan Efendi’yi acılar öldükten sonra da rahat bırakmadı.
“Harbiye Mektebi’nden eve döndüğüm bir gün, evde bir komiser ve iki polis beni karşıladı. Komiser ağlayarak bana bir kâğıt imzalattı. Bu kâğıtta, 24 saat içinde memleketi terk edeceğime dair taahhüd vardı…” Böyle anlattı sürgünün nasıl başladığını Osmanlı hanedanı reisi Şehzâde Orhan Efendi… Padişahlık devam etseydi,Sultan II. Orhan adıyla Osmanlı tahtına oturacak şehzâdenin, bugün dünyada bir kabri bile yoktur.
Orhan Efendi’nin kemiklerinin atıldığı çukur.
Hamallıktan şoförlüğe
Şehzâde-i Civanbaht
Mehmed Orhan Efendi, Sultan II. Abdülhamid’in torunlarındandır. Dedesi tahttan indirildiği sene dünyaya geldi. 5 yaşında iken, babası Abdülkadir Efendi annesinden ayrılmıştı. Orhan Efendi, anne ve dayısıyla büyük müşkilat içinde yaşardı. Galatasaray Lisesi’ne tramvay pasosu ile gider gelirdi.
Son saray kadınları ve sultanlar 1924 Mart'ında Sirkeci'de trene binip sürgüne giderken yakınlarıyla vedalaşıyor (Tarih Dünyası, 1950)
Üç günlük mülâzım iken gelen acı haberin ertesi günü, Orhan Efendi, babası ve kardeşleriyle beraber Sirkeci’den bindiği Simplon Ekspresi ile sürgüne çıktı. Böylece 67 sene devam edecek sürgün hayatı Budapeşte’de başladı. Beyrut’ta amcasının, Nice’de halasının yanında yaşamaya çalıştı. Buradan 2,5 sene yaşayacağı Buenos Aires’e geçti. Vapurdan indiğinde 21 yaşında ve cebinde 8 frank vardı. Burada teneke fabrikası sahibi Kayserili bir Türk, şehzâdeye kucak açtı. 8 peso gündelikle fabrika işçiliği, hamallık, şoförlük yaptı. Burada Lübnanlı bir ailenin kızıyla evlenmek istedi. Aile, deniz aşırı bir memleketteki bu gencin hüviyetini tahkik için Halife Abdülmecid Efendi’ye mektup yazdılar ise de, cevap gelmeyince, evlilik işi yattı.
Orhan Efendi, artık bir yerde devamlı duramaz olmuştu. Arjantin’den Kâhire’ye geçti. İstanbul’dan tanıdığı Mısırlı Prens Yusuf Kemal Bey’den 100 lira borç alıp Plymouth marka bir otomobil edindi. Plakasında Arabî harflerle Prens Mehemmed Orhan yazan otomobiliyle Beyrut-Şam arasında 2,5 sene şoförlük yaptı. Burada “Hafîd-i Sultan Hamid” (Sultan Hamid’in torunu) olarak anıldı ve herkesten alâka gördü. Gazeteler, “Abdülhamid’in torunu şoförlük yapıyor” diye haberler yazar; polisler, gelip geçerken kolaylık gösterirlerdi.
1933’te otomobili satıp Nice’e geldi. Mısır hanedanından Nâfia Yeğen ile evlendi. Kızı Neclâ Sultan dünyaya geldikten sonra anlaşamayıp ayrıldı. Arnavutluk’a geçti. Burada pilot ve Kral Ahmed Zogu’nun yaveri oldu. İstanbul’da okuyan Kral, Sultan Hamid’in çok ihsanlarını gördüğü için, aileye yakınlık duyardı. Hatta kızkardeşi Seniyye’yi Şehzâde Âbid Efendi ile evlendirdiği gibi; diğer kızkardeşi Müzeyyen’i de Orhan Efendi’ye vermek istedi. Ancak nişan kısa zamanda bozuldu. Orhan Efendi, Kral Zogu’nun İtalyan işgaline uğrayan Arnavutluk’tan, ardından da Alman işgaline uğrayan Paris’ten kaçmasını organize etti. Paris’te zengin, dul ve hâmile bir hanım ile evlendi. Mehmed Selim ismi verilen çocuğu, Orhan Efendi evlat edindi ve Müslüman olarak yetiştirdi. Ancak bu evlilik de yürümedi.
Harbin ardından ülke ülke gezdi. Nice’de sürgündeki Kral Zogu’nun şoförlüğünü yaptı. 1960’dan sonra Avrupa’da otomobil dağıtıcılığı yaptı. 1966’dan sonra Paris’teki Amerikan askerî mezarlığında 4 seneşoförlük ve sonra bekçilik yaptı. 1974’de 190 dolar (1500 frank) aylıkla tekaüde ayrıldı. Asgari ücretin 3200 frank olduğu bir zamanda Nice’te mutfak ve banyosu müşterek 30 m2 lik bir apartman dairesinde mahrumiyet içinde yaşadı.
Haymatlos (vatansız) yaşadı. Fransızların hanedan mensuplarına verdiği pasaportu taşırdı. 1983’te Şehzâde Ali Vâsıb Efendi’nin vefatıyla hanedan reisi oldu. 1991’de Marsilya Konsolosluğu tarafından kendisine nüfus kâğıdı ve Türkiye pasaportu verildi. 1992’deİstanbul’a geldi. 2 haftalık ziyareti amme efkârında çok alâka uyandırdı. Gençliğinde tanıdığı yerleri dolaştı. Gözleri iyi göremediği için, buraları çok hislenerek gezdi.
Orhan Efendi, serbest tavırlı, şakacı, kalender idi. 8 lisan bilirdi. Son zamanlarında anfizemiden muzdarip idi. Günde bir öğün yer; ama hâlini kimseye açmaz, kimseden yardım istemezdi. Haysiyetiyle yaşayıp, yüzünde tebessümle 1994’te Nice’de vefat etti. 6 kişilik bir cemaatin iştirakiyle defnolundu. Namazını, şehrin kenar mahallerinden parayla iknâ edilerek getirtilen 4 Tunuslu kıldı. 6 ayda bir ödenmesi gereken 200 Euro aidat ödenmediği için, kabri birkaç sene evvel açılarak kemikleri umumi bir çukura atıldı. Sağlığında kendisine reva görülen onca eziyetin yanında, şehzâdenin na’şının başına gelenler hiç mesabesinde olmakla beraber, bir ibret levhası teşkil eder.
Kabına sığmayan baba
Şehzâdenin babası Mehmed Abdülkâdir Efendi (1878-1944), Sultan II. Abdülhamid’in 2. oğludur. Almanya’da askerî tahsil görmüş; Kayzer’den madalya almıştı. Sürgünde parasız kalınca, Budapeşte’de bir orkestrada kemancılık yaparak hayatını kazandı. 1940’da harb yüzünden Sofya’ya geldi. Sultan Hamid’i tanıyan Kral Boris’in yardımıyla belediyede kantarcı olarak çalıştı. Eline geçen üç-beş kuruşla, Sofya’da Bâli Efendi türbesini tamir ettirdi. Bir hava hücumu sırasında sığınakta kalb sektesi geçirdi. İzdiham esnasında ezilerek vefat etti. Yakışıklı, cömert ve serbest tavırlıydı. Bu sebeple “hanedanın yaramaz çocuğu” olarak tanındı. Orhan Efendi’den başka Alaaddin, Ertuğrul, Neslişah ve Bîdâr adında çocukları vardır. 2 aylıkken sürgün edilen Bîdâr Sultan, hanedanın yaşça en küçüğü idi. Trende soğuk almış, Budapeşte’ye varır varmaz hayata gözlerini yummuştur. Gülbaba türbesindedir. Hanedandan sürgünde ilk ölen de budur.
Orhan Efendi askerî mektepte talebe iken..
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci.29.12.2014