Bu Ramazan günü, beni affedin..
Maksadım kimsenin orucunun sıhhatine zarar gelmesi değil..
Niyetim, ahlaksızlığı normalleştirmek değil.. Birileri ahlaksızca ifadeler kullanırken, bizim de Ramazan günü, pervasız şekilde bunları tekrarlayarak, onların oyununa gelmek değil..
Tam da yukardaki gerekçelerle, kimi zaman “mübarek gündür, eşelemeyelim” diyoruz, es geçiyoruz.
Kimi zaman geliyor, “Onların oyununa mı geliyoruz? Zaten onlarda utanma yok. Biz de kenarından köşesinden o söylemi eleştirirken de olsa, aktardığımız an, oyuna gelmiş oluruz” diyor, görmezden geliyoruz.
Kimi zaman oluyor, “Bâtıl şeyleri iyice tasvir, sâfi zihinleri idlâldir” düşüncesi ile hareket ediyor, yanlışı anlatırken, ahlaklı insanların zihin dünyasını zehirlememek için, yazılması gerekenleri yazmamaya çalışıyoruz..
Ama bizim bu tavrımızı istismar edenler..
Tepemize binmeye başladılar..
İslam’ın emrini anlatan Diyanet İşleri Başkanı’nı, “nefret dili ile konuşma” suçlamasına muhatap ettiler..
Yani, Allah’ın ayetini, “nefret dili” olmakla suçladılar..
Sıradan isimler değil.
Sözümona hukukçu olduklarını iddia eden barolar başı çektiler..
Ankara Barosu, İzmir Barosu. Hatta İstanbul Barosu.. İslam’ın yasakladığı zinadan insanların uzak durması çağrısını “nefret dili” gibi gösterdiler..
İslam’ın haram kıldığı kadın kadına, erkek erkeğe ilişkinin nesli bozduğu gerçeğinin, Diyanet İşleri Başkanı’nın ağzından tekrarlanmasını “suç” gibi göstermeye kalkıştılar..
O zaman.. Affedilme isteğimizi yineleyerek.. Başta bu baroların olmak üzere..
HDP’li siyasetçilerin..
Onların uzantısı bazı derneklerin savundukları insanların.. Diyanet İşleri Başkanımızın eleştirdiği fiillerin neler olduğunu, kimler tarafından sergilendiğini aktarmak zorunlu oldu..
Gayri ahlaki hayatı savunanlar.. Bunun bir hak, özgürlük olduğunu iddia edenler..
Birçok hastalığın da sebebi olduğunu, tıp uzmanlarının açıkladığı “kadın kadına” veya “erkek erkeğe” ilişki içinde olanların nasıl bir pervasızlıkla, toplumu zehirlediklerini birçok yerini de sansürleyerek bilginize sunayım.
Geçtiğimiz yıllarda, gaylezbiyen takımının yaptığı bir yürüyüşte açılan afişleri affınıza sığınarak veriyorum:
“Sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam..”
“Vücut/../... benim.. Sevişiyorum, kime ne?”
“Bağ benim .... .. benim, ....!”
“Kin besledik ama kan kusturcaz”
“Kadının yoksa cebinde parası.. ....”
“Fahişeyim, feministim”
“Erilliğinize ... uçlarımızla baş kaldırıyoruz.”
“Evi de istemiyoruz, direğini de!”
“Boşanmayı engellemek isteyen evlilik kurumunu kaldırılsın!”
“Yılın en sürtüğü”
“Namus mu? Kirletmeden duramam!”
“Namus bizden korksun!”
“Dolapta zıkkımın kökü, sokakta isyan var” “Bırak evi bok götürsün”
“Aşk, heteroseksizm dinlemez”
“Bana ne giyeceğimi öğretme, oğluna tecavüz etmemeyi öğret!”
Ve beni en fazla üzen..
Başına bir de örtü takmış bir bayanın elindeki şu afiş: “Allah mısınız? Aileniz batsın!”
Bu afişler, sokaklarda insanların ellerinde milyonlara gösterilerek yürüyorlar..
Bu afişlerde yazılı olanları, toplu olarak slogan şeklinde haykırıyorlar..
Kısacası, toplumun ahlakını bozmak için, üç tane kendi anlatımları ile “namus yoksunu” kişi, en rezil fiillere imza atıyorlar..
Bunlara karşı, Diyanet İşleri Başkanı çıkıp, şu cümleyi sarf edemeyecekmiş:
“Ey insanlar. İslam, zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüz binlerce insan gayrimeşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”
Bu beyanın hemen arkasından, bu ülkede yıllardır PKK’yı öven açıklamaları ile tanıdığımız İnsan Hakları Derneği, suç duyurusunda bulunuyor.
Yetmiyor, Ankara Baro Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanı’nı, nefret dili ile konuşmakla suçlamaya kalkışıyor..
Tam da nefret dilini kullanarak.
Hem nasıl bir nefret dili?
Sayın Ali Erbaş’ın açıklamasında, zinanın, lutiliğin haram olduğu söyleniyor..
Bu ifadelerin “nefret açıklaması” olduğunu iddia eden Ankara Barosu ise, bakın İslam’a inanan 1.5 milyar insana, nasıl nefret dili ile hitap ediyor:
“Sesi çağlar öncesinden gelen bu ses”..
Affedersiniz, “çağlar öncesi” ile kastınız ne?
1.5 milyar Müslümanın inandığı Hz. Muhammed (sav) değil de, ne?
“Kan kokan cüret” nitelemesini nereden çıkarıyorsunuz?
“Görevde olduğu süre boyunca çocuk tecavüzcülerine gözlerini kapatıp, kadın düşmanlığının zeminini dini söylemlerle meşrulaştırma çabası” ifadenizi ispat edebilecek misiniz?
Ben aksini ispat edebilirim.
Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nin arşivine girin.
Ankara Barosu Başkanı Ramiz Erinç Sağkan’ın, fuhuşa aracılık edenlerin nasıl avukatlığını yaptığını görün..
Ankara Barosu’nun yönetim kurulu üyelerinin, savunmasını üstlendikleri dosyaları, Adalet Bakanlığı şeffaf bir şekilde halkın bilgisine sunsun..
Orda görün, küçük yaşta tecavüze uğramış çocuklara yapılan saldırı faillerinin avukatlığını hangi avukatlar, kaç lira para karşılığında, nasıl üstlenmişler..
Bunun somut örneklerinden birisi..
İstanbul eski Baro Başkanı Ümit Kocasakal hakkında dillendirildi.
İstanbul Barosu’na bağlı bir avukat olan Uğur Poyraz hakkında gündeme getirildi..
Sabahtan akşama kadar, tv ekranlarında, dindar insanları, “kadına yönelik olumsuz tavır almak”la suçlayan bu iki avukat, küçük yaşta çocuklara cinsel istismar suçu ile yargılanan Adnan Oktar’ın avukatlığını üstlenmekten çekinmemişler..
Rezillik böyle diz boyu..
Ahlaksızlara verilen destekler, böyle pervasızca..
Kendileri, dindar milyonlarca insanı, “nefret dili” ile suçluyorlar..
Erken yaş evliliğinde, insanları “tecavüzcü” gibi suçluyorlar..
Ama kendileri..
Tecavüzcülerin avukatlığını yapıyorlar.
Kadınları fuhuşa itekleyenlerin avukatlığını üstleniyorlar..
Hatırlatınca da, şu savunmayı yapıyorlar: “Kimsenin avukatın aldığı davayla da, reddettiği dosya ve/veya kişiyle ilgili olarak da, onun erdemini sorgulama hakkı ve haddi olamaz.”
Bre densizler..
Siz 12 yaşındaki kızı istismar edenin, üç lira para kazanmak için avukatlığını üstleniyorsunuz da.. Bizim “lutilik haramdır” demeye hakkımız olmuyor mu?
Ali Karahasanoğlu/Yeniakit