Şapka Kanunu’nun çıkmasıyla birlikte Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüşhane’de sert direnişler yaşandı. Ama hepsi çok şiddetli, hatta vahim bir şekilde bastırıldı…
Mesela Trabzon’un Of İlçesi, Hamidiye Zırhlısı tarafından bombalandı. “Bizim uşaklar”ın, “Atma Hamidiye atma, şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk” diye aman dilemeleri meşhurdur.
Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti. Ama şapka, İstiklal Mahkemeleri’nin en önemli konusu haline getirilmişti.
Ve şapkaya direndikleri gerekçesiyle, başta İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski Müftüsü olmak üzere, Rize’de 8, Maraş’ta 7, Erzurum’da 4, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28 olmak üzere, çeşitli yerlerde toplam 78 kişi idam edildi.
Ardından 25 Kasım 1925’de çıkarılan yeni bir kanunla bütün erkekler için şapka giyme zorunluluğu getirildi. Böylece şapka dışında bir başlık giyilmesi cezayı gerektiren bir suç haline getirildi. Şapka Kanunu’na muhalefet ettiği gerekçesiyle idama mahküm olanlar arasında bir de kadından söz edilir. Bu, Erzurum’da (yıl 1926) bohçacılık yaparak hayatını kazanan “Şalcı Bacı”dır…
Gazeteci Nimet Arzık, bu olayı duyduğunda bir hikâye yazdığını ve adını “Şalcı Bacı Asılmaya Gidiyordu” koyduğunu anlatır.
Nimet Arzık, Şalcı Bacı’nın “Şapka Kanunu’na Muhalefet suçundan asılacağı”nı öğrendiğinde çok şaşırdığını, “candarmalar” onu iterek sehpaya götürürken “Kadın şapka giye ki asıla?” diye sorarak geçtiği yollardaki “donuklaşmış” insanların içlerini kabarttığını ifade eder.
Şalcı Bacı’nın “Kadın şapka giye ki asıla?” şeklindeki safça şaşkınlığını Nimet Arzık şöyle cevaplandırır:
“1 Kasım 1925’te kabul edilen Şapka Kanunu, Anadolu’da yer yer protestolara sebep olunca, hükümet demir yumruğunu kullanmaya karar verdi.
“Konya, Maraş, Giresun, Rize, Erzurum, Kayseri gibi şehirlerde halkın şapkaya direnmesi, buralarda gezici İstiklal Mahkemeleri’nin dolaşmasına sebep oldu.
“Bu mahkemeler sadece Erzurum’da 30 kadar idam hükmü verdi.”
Yavuz Bahadıroğlu – 19.07.2010