Türkiye, Donald Trump denilen manyağın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gönderdiği mektubu konuşuyor.Mektubun içeriği tek kelimeyle iğrenç...
Tekrar göz atmak gerekirse, Trump Erdoğan'a, "Sen binlerce kişinin katledilmesinden sorumlu olmak istemiyorsun, ben de Türkiye’nin ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemiyorum ve ederim" diyor ve ekliyor:
"Rahip Brunson konusunda sana bir örnek sunmuştum..."
Devamında "General Mazlum seninle müzakere etmek istiyor ve geçmişte hiç vermediği tavizleri vermeye niyetliler. Bana gönderdiği bir mektubun bir kopyasını, gizli olmak kaydıyla iliştiriyorum" diyor.
Ve satırlarını şöyle bitiriyor:
"Bunu doğru ve insani bir yolla yapabilirsen tarih senden yana olacaktır. Eğer iyi şeyler olmazsa sonsuza dek şeytan olarak görüleceksin. Sert bir adam olma. Aptal olma."
Maalesef bizimle birlikte bütün dünya böyle bir manyakla uğraşıyor. Bir gün kalkıyor Venezuela'ya, diğer gün kalkıp Kuzey Kore'ye, bir sonraki gün İran'a çatıp duruyor.
Bir kararda dursa yine eyvallah!
Bir gün uyanıyor, "Kuzey Kore'yi vuracağım" diyor. Hemen sonraki gün bakıyorsun, Kuzey Kore'nin başındaki adamla el ele fotoğraflar çektiriyor.
Bir gün "İran'ı vurmak üzereyim" diyor. Sonra bakıyorsun ki İran Cumhurbaşkanı Ruhani'yi muhabbet etmek için aramış!
YPG ile ilgili yazdıkları da farklı değil hani...
Bir gün, "Kürtler en iyi müttefikimiz. Onlar harika savaşçılar" diyor, diğer gün ise "Onlar da melek değil. Aslına bakarsanız bunlar DEAŞ'tan bile tehlikeli" diyor.
Adam öyle bir manyağa bağlamış ki hem Türkiye'ye yaptırım uygulayacağını söylüyor hem de Amerikan Kongre Üyeleri'nin aldığı yaptırım kararına uymayacağını belirtip hepsini Beyaz Saray'dan kovuyor. İşte biz bu adamın mektubunu ve mektupta kullandığı üslubu tartışıyoruz.
Neyse, biz mektuba ve mektubun içeriğine geri dönelim.
Tarihte, hakaret mektubu alan ilk lider Cumhurbaşkanı Erdoğan değil elbette. Osmanlı döneminde de dünyanın çanına ot tıkayan padişahlara bu tür hakaret mektupları gönderilirdi.
Bunlardan biri de Yavuz Sultan Selim'di...
İzin verirseniz nakledeyim:
İran Sultanı Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim’e kıymetli mücevherler ile süslenmiş bir sandık gönderiyor. Sandık Yavuz Sultan Selim’in huzurunda açılıyor. İçinden kıymetli mücevherler, çeşit çeşit değerli taşlar, kadife kumaşlar çıkıyor.
Fakat etrafa pis bir koku yayılıyor.
Mesele çok geçmeden anlaşılıyor. Sandığın dibinde insan dışkısı vardır. Yani Şah İsmail aklı sıra Cihan Hükümdarı Yavuz Sultan Selim Han’a hakaret ediyor.
Yavuz Sultan Selim yanındaki devlet adamlarına hemen emir veriyor, “Herkes düşünsün. Bu terbiyesizliğe Osmanlı’nın şanına yakışacak şekilde cevap vermeliyiz.”
Ve çok geçmeden cevabı kendisi buluyor.
Hemen, "Şah İsmail’in bize gönderdiği sandıktan daha ihtişamlı bir sandık hazırlatın" diye emir veriyor.
Değerli mücevherler ve çeşit çeşit değerli taşlarla süslenmiş, içerisinde elmaslar, yakutlar, kadife kumaşlar bulunan güzel bir sandık hazırlanıyor. Bir de sandığın içine o dönemin en nefis gül kokulu lokumlarından bir kutu yerleştiriliyor ve lokum kutusunun altına da kısa bir yazıdan oluşan bir pusula yerleştiriliyor.
Hediye sandığı çok ihtişamlı bir şekilde hazırlandıktan sonra Osmanlı elçisi ile birlikte Şah İsmail’e gönderiliyor.
Sandık Şah İsmail’in huzurunda açılır açılmaz etrafa mis gibi gül kokuları yayılıyor. Şah'a, lokumlar ikram ediliyor. Başta Şah İsmail olmak üzere tüm devlet adamları olan bitene anlam veremiyor.
Osmanlı elçisi bu şaşkınlığı gidermek için, lokum kutusunun altındaki pusulayı Şah İsmail’e uzatıyor. Pusulada yazılan not şöyledir:
"İsmail, herkes yediğinden ikram eder!..”
Trump'ın mektubunu da sanırım böyle yorumlamak gerekiyor.
Ha, Erdoğan böyle bir mektup veya mesaj göndermedi diyeceksiniz. Evet henüz gönderilmedi ama yazılıyor.
Biraz ipucu vereyim isterseniz.
Mektubun en tepesine "Pınar Barışı Harekâtı" yazılmış durumda. Hemen altında da Mehmetçik'in devasa bir fotoğrafı var.
Devamını soracak olursanız.
O da Fırat'ın doğusunda yazılıyor.
Kanla, destanla..
Süleyman Özışık/Türkiye Gazetesi