Auto-Created-3
20 Mart 2022 ( 2363 izlenme )
Reklamlar

Ukrayna'da olup bitenleri bir de ondan dinleyin..

Efsane yönetmen Oliver Stone’u hâlâ tanımayan varsa, aşağıda sıraladığım filmlerinden birkaçını mutlaka hatırlayacaktır. Amerikan sinemasının yetiştirdiği bağımsız yönetmenler arasından, söke söke kendini Hollywood’a kabul ettirmiş bir sinema dâhisidir. Üç Oscar, iki Altın Küre ve çeşitli ödülleri var. Belgeselleri de bir hayli fazla. ABD’nin milyonlarca insanı katlettiği Vietnam savaşına tanıklık etmiş ve o savaşla ilgili filmler çekmiş bir isim.

Filmleri arasında JFK, Beyaz Yalanlar, Snowden, Vahşiler, Borsa; Büyük İskender, Kaybedenler, Nixon, Katil Doğanlar, The Doors, Doğum Günü 4 Temmuz, Wall Street, Sırdaş Radyo, Müfreze, Salvador, Commandante vd. var. Hatırladınız sanırım...

Oliver Stone, araştırmacı ve sorgulayıcı bir yönetmen, aynı zamanda yazar. Hâlâ baş ucu kitabım olan, Peter Kuznick ile birlikte kaleme aldığı “Amerika’nın Gizli Tarihi” isimli büyük boy 860 sayfalık eser, ABD’yi anlamak isteyenler için okunması elzem rehber bir kitap.

Ukrayna’da Rusya’nın işgali başladığından bu yana Stone’u daha çok konuşur olduk. Çünkü 4 yıl önce çektiği, Ukrayna’daki Yangın ya da Ukrayna Gerçekleri adlı belgeseli yeniden gündem oldu. Oliver Stone ta o vakit Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç’in Gezi benzeri bir Soros kalkışması olan Maidan olayları sırasında yakalanıp dayak atılarak tutuklanması ve daha sonra Rusya’ya sığınarak kurtulmasıyla ilgili BİR ÖRGÜTE işaret etmişti. AZAK ya da diğer adıyla AZOV TABURLARI diye adlandırılan, iktidarın Sorosçu siyasetçilere teslim edilmesinde başrolü oynayan, son derece tehlikeli, zalim, acımasız bir Neonazi örgüttü bu. Oliver Stone’un filmlerinden birinin adı olan “Katil Doğanlar” onlar için çok uygun.

2014 Maidan Darbesi sırasında ABD, Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland aracılığıyla Neonazileri bir araya getirdi. Darbe sırasında Ukrayna’nın İçişleri Bakanı yapılan Arsen Avakov, bu grupları, güvenlik güçlerinin resmî parçası hâline getirdi. Ukrayna’nın ABD’yle yaptığı anlaşmalar sonucunda da Neonazi Azak Taburu, askerî uzmanlar tarafından eğitildi, fonlandı ve önce hafif, ardından ağır silahlarla donatıldı. Yaklaşık 500 militanla işe başlamıştı bugün sayıları binlerle ifade ediliyor.

CIA, 2015’ten bu yana Azak Taburları aracılığıyla Ukrayna ordusundaki radikal unsurları ve paramiliter güçleri eğitti. Eski bir CIA yetkilisine göre bu eğitimlerde “Rusları nasıl öldürecekleri” öğretildi. Eğitimlerin CIA’nın Saha Birimi Ground Department tarafından yürütüldüğü biliniyor. Bu programın, Kırım’ın 2014’te Rusya tarafından ilhakının ardından ABD Başkanlarından Barack Obama tarafından başlatıldığını, bugün de Joe Biden tarafından güçlendirildiğini The Washington Post gazetesinin ünlü yazarlarından David Ignatius’un bir haberinden öğreniyoruz. İgnatius’a göre Biden yönetimi, olası BİR RUSYA SALDIRISINDA CIA’e, Ukrayna direnişi için bu grupların nasıl kullanılacağına dair bir rapor hazırlama talimatı vermişti.

ABD ve NATO ilişkisi o kadar berrak ki 16 Mayıs 2017 tarihinde NATO Uluslararası İzleme Grubu Azak Taburu’nu ziyaret etti. Buna dair görüntüler nackor.org adlı örgütün sitesinde yayınlandı. Örgütün liderlerinden biri de Belarus’tan Roman Protoseviç. Kendisi 2018'de ABD'ye giderek, yanındaki Ukraynalı turuncu darbeci Gleb Zhavoronkov ile ABD Dışişleri Bakanlığında ağırlandı.

Bu Neonazi SS taburları, ülkede estirdikleri terörle 14 bin kişi katlettiler. En önemli eylemlerinden biri de Odessa’daki bir solcu sendikanın binasını yakıp 48 insanı katletmeleriydi. Donbass’taki sivil katliamlarında hep bu örgüt ön plandaydı.

Bu örgüt ve eylemleri yüzünden geçen yıla kadar ülkesini terk eden Ukraynalıların sayısı 8 milyonu buldu.

Son bir hatırlatma daha… 15 Mart 2019’da Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde, cuma namazı çıkışında enNur Camii ve Linwood İslam Merkezine girip otomatik silahla cemaate ateş açan ve 51 kişiyi katleden Brenton Harrison Tarrant adlı ırkçı teröristin, yakalanıp ömür boyu hapse mahkûm edildikten sonra bir manifestosu ortaya çıktı. Tarrant manifestosunda Türklerin ancak Boğazların doğu yakasında yaşayabileceğini, eğer Batı’ya “Konstantinapol’e” geçmeye kalkarlarsa “hamam böcekleri gibi öldürülerek topraklarından sürüleceğini” söylüyor. Ayrıca İstanbul’un Avrupa yakasındaki başta Ayasofya olmak üzere tüm camilerin ve minarelerin yok edileceğini ileri sürüyor. Tarrant, davalarının başarıya ulaşması için hazırladığı suikast listesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da sayıyor.

Ukrayna’daki bu Neonazi Azak Taburu üyelerinin Tarrant’ın bu manifestosuyla fotoğraf çektirdiğini belirtelim de tam olsun.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna siyasetine egemen olan ve domine eden bu faşistleri sık sık dillendirmesinin sebebi işte bu vukuatlar ve örgütün tehlikeli niteliği.

Ukrayna siyasetinin ve Ukrayna Ordusunun akil insanlarının önünde bir görev var:

Yabancı savaşçılarla da gücü artırılan bu Neonazi örgütün domine ettiği hükûmeti uyarmaları ve siyasette ağırlıklarını hissettirmeleri. Yoksa Brezinski ile yol haritası çizilen ve Rusya ile yapılan Savaş Satrancında yalnızca bir piyon olarak konumlandırılan Ukrayna adlı güzelim bir ülke elden gidecek ve çok yazık olacak.

İlginç bir araştırma sonucu; UkraynaRusya Savaşı’nda kim haklı?

Böyle bir araştırma ne vakit yapılır diye beklerken pat diye önüme geldi. Araştırmada Türk kamuoyunun UkraynaRusya savaşına yönelik genel bakışı ve bu savaşın ülkemize olan yansımaları ele alınmakta.

Eda Serbest’in yönettiği EDAR Araştırma Şirketi “UkraynaRusya arasındaki savaşta kim haklı” sorusunu yönelttiği, Türkiye çapında 5000 deneğin verdiği cevapları yayınladı. Buna göre “Ukrayna haklı” diyenler yüzde 42, Rusya’nın haklı olduğunu düşünenler yüzde 12, “Her ikisi de haksız” görüşünü savunanlar da yüzde 46.

Bu sonuç çok ilginç geldi bana. Ukrayna yönetiminin hiç de masum olmadığının, ABD, NATO ile Batı’nın fitnesi ve kışkırtmasıyla ülkelerini bir maceranın içine soktuğunun dillendirilmesiydi bu. Üstelik Ukrayna’yı haklı bulanların dışında hiç de azımsanmayacak, yüzde 12 gibi bir oranda Rusya’nın haklı olduğunu düşünen kitle vardı.

Araştırmada partiler arası bir dağılım ise daha ilginç sonuçlar ortaya çıkarıyor. Cumhur İttifakı’ndan “Her iki taraf da haksız” diyenlerin oranı neredeyse yüzde 50.

Dahası var. Millet İttifakı’nı destekleyenlerin yüzde 40’ı da her iki tarafı haksız buluyor.

 
MİLLET İTTİFAKI’NIN YÜZDE 76’SI…

 Bir başka çarpıcı sonuç şu:

Millet İttifakı’nın yüzde 30’u hükûmetin bu konuda yürüttüğü dış politikayı başarılı buluyor. “Ne başarılı ne de başarısız” bulanların oranı yüzde 46 ki bu Millet İttifakı’nı destekleyenlerin eleştirecek bir şey bulamamaları nedeniyle utangaçlıklarından kaynaklı bir duruma işaret etmekte. Kısacası iktidarın dış politikasına muhalefetin desteği doğrudan ve dolaylı olarak yüzde 76’yı buluyor.

NATO sorusu ise Türk kamuoyunun bakışı hakkında ilginç bir pencere açıyor. Sonuçlara bakılırsa üyesi olduğumuz NATO’nun ülkemizde hiç de iyi bir imajı yok.

Araştırmadaki soru “NATO’nun UkraynaRusya savaşı karşısındaki tutumunu nasıl buluyorsunuz?” şeklinde.

Kötü bulanlar neredeyse yüzde 70. Yetersiz bulanlar yüzde 62. Olumsuz bulanlar yüzde 58. Sonraki seçenekler de başarısız, berbat, ikiyüzlü, haksız diye sıralanıyor ve hayli taraftarı var.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN VE CUMHUR İTTİFAKI’NIN DİKKATİNİ ÇEKMESİ GEREKEN HUSUS

Dün bizim gazete de öne çıkarmış haberinde araştırmanın mültecilerle ilgili kısmını. Bizde de aynen Avrupa’daki ırkçılar gibi “Ukraynalı göçmenleri Suriyeli ve Afganlı göçmenlere tercih ederim” diyenler var ve oranları azımsanamayacak kadar yüksek; yüzde 27,5.

Millet İttifakı’nın mültecilere ve göçmenlere yaklaşımı biliniyor; ırkçılık boyutunda. Ama bu araştırmada Türk kamuoyunun Cumhur İttifakı’na oy veren tabanından bir mesaj var.

Türkiye’ye Afganistan’dan yeni mülteciler gelmesine Cumhur İttifakı’ndan karşı çıkanların oranı yüzde 70 gibi çok yüksek bir rakam.

Olumlu bakanlar ise yalnızca yüzde 15.

Cumhur İttifakı’nın Suriye’den yeni mülteciler gelmesine karşı olanlar ise daha yüksek; yüzde 71,4.

 MÜLTECİ SÖYLEMİ DEĞİŞMELİ

 Cumhur İttifakı bileşenleri bu sonucu iyi değerlendirmeli. Bu anlamda söylemlere dikkat edilmeli. Misal Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçen gün “Suriyeli mültecileri geri göndermeyeceğiz” dedi. Bu hiçbir şarta tabi olmayan net tutum, Cumhur İttifakı tabanında tepkiye sebep oluyor. Oysa onun yerine “Suriye’de kalıcı bir barış, güvenli bir ortam sağlanıncaya, meşru bir anayasal devlet kuruluncaya kadar Suriyeli mültecileri göndermeyeceğiz” daha yerinde olur. Mültecilerin yeniden bir savaşın orta yerine, bombalara ve ölüme terk edilmesinin insanlık dışı olduğunu Cumhur İttifakı tabanı anlayacaktır. Ama yeni bir Suriye’nin temeli atıldığında Suriyeli mültecilerin ülkelerine gitmeleri gerektiği konusu açıklıkla dile getirilmelidir.

Halkın sağduyusuna bir örnek de ekonomiden.

Benzin motorin ve oto gaza yapılan zamlarda savaşın etkileri olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 63 gibi çok yüksek bir rakam. Kararsız olanlar da yüzde 7,4.

Ben kısacası umutlandım.

VE YENİ DIŞ POLİTİKANIN İKTİDAR OYLARINA ETKİSİ

Araştırmada ortaya çıkan ve Cumhur İttifakı açısından en önemli sonuçların başında ise kuşkusuz bugün seçim yapılsa muhabbetinin cevabı.

Evet, yeni dış politika Cumhur İttifakı’nın oylarında nispi bir artış sağlamış.

Sanırım iktidar bu başarılı dış politikayı ekonomik iyileşmeyle taçlandırır, ülkeyi ekonomi teröristlerine teslim etmezse, 2023 seçimlerine giden süreçte yeni bir başarının anahtarı ellerinde olur.

Fuat Uğur/Türkiye

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

İngiltere’den borç istedi makam aracını yeniliyor Ankara Meclisi, birkaç sene sonra padişahın da ipini çekmişti Herkes el ele vermiş, Erdoğan’ı devirmek için çabalıyor! AB öldü, merkez kayıyor, korona havadan yayıldı