Ana Sayfa
03 Aralık 2017 ( 933 izlenme )
Reklamlar

2 Namaz Arasından Affedilen Günahlar

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Müezzin, sesinin gittiği yer boyunca mağfiret olunur. Yaş ve kuru her şey onun lehinde şehadet eder, namaza katılan kimseye yirmi beş kat namaz yazılır ve iki namaz arasındaki (günahları) affedilir.” [Ebû Dâvud, Salât 31, (515); Nesâî, Ezân 14, (2, 13); İbnu Mâce, Ezân 5, (724).]

Ebu Ümame anlatıyor: Hz. Peygamber (asm) ile birlikte mescitte oturduğumuz bir sırada, adamın biri “Ya Rasulallah! Bana had tatbik et.” (İbn Hacer’in belirttiğine göre, adam kadınlarla ilgili zinanın dışındaki günahların da karşılığını had sanıyordu). Hz. Peygamber (a.s.m) ona bir cevap vermedi. Bir daha sözünü tekrar etti, yine cevap alamadı. Hz. Peygamber (a.s.m) kalkıp giderken, adam da arkasından gitti. Ben de onları takip ettim, Hz. Peygamber (a.s.m)’in nasıl bir cevap vereceğini merak ediyordum. Nihayet adam Hz. Peygamber (a.s.m)’e kavuşup daha önce söylediklerini tekrarladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.m):

“Evden çıkarken güzelce abdest almadın mı?” 


diye sordu. Adam “Evet.” deyince,

“Sonra bizimle birlikte namaz kılmadın mı?” 

diye buyurdu. Adam buna da “Evet.” cevabını verince, Hz. Peygamber (a.s.m):

“Öyleyse Allah senin günahını bağışladı.” diye buyurdu.(Müslim, Tevbe, 45).

Söz konusu hadisi değişik varyantlarıyla, Buharî (Tefsir, suretu 11/6), Müslim (Tevbe, 3945) İmam Ahmed ve diğer sünen kitapları rivayet etmiştir.

Alimler bu gibi hadisleri,

“Eğer size yasaklanan günahların büyüklerinden sakınırsanız, sizin öbür küçük günahlarınızı örtüp affederiz ve sizi değerli bir mevkie/cennete yerleştiririz.”(Nisa, 4/31),

“Gündüzün iki tarafında, gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz böyle güzel işler insandan uzak olmayan günahları silip giderir.”(Hud, 11/114)

mealindeki ayetlerin ışığında değerlendirmişlerdir.

Genel olarak alimlerin büyük çoğunluğu tarafından kabul gören görüşe göre, büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, küçük günahlar, namaz kılmak gibi ibadetler sayesinde affolunur.  Büyük günahların affı ise, samimi bir tövbeye bağlıdır.

Cümhuru ulema/âlimlerin büyük çoğunluğu, bu görüşlerini şu sahih hadisle desteklemişlerdir:

“Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, iki namaz arasında yapılan küçük günahlar affolunur.”(bk. İbn Hacer, 8/357).

Ayrıca Enam Sûresi 160. Ayette:

“Bir kimse bir iyilik getirirse, ona on misli sevap vardır. Bir kötülük getiren ise bir misli ile ceza görür, onlar haksızlığa uğratılmazlar.”

buyurulmaktadır. Ebû Zer (r.a)’den rivayet edilen başka bir hadîsi şerîfte ise Rasûlullah Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:

“Nerede ve ne hâlde olursan ol, Allah’tan kork ve kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki onu yok etsin.”(İhyâ, IV/65.)

Öyle anlaşılıyor ki, hasbelbeşer / bir insan olarak nefis ve şeytana uyup küçük günahlar işleyenlerin günahları beş vakit namazla affa uğrar. Veya başka bir hayır işledikleri zaman, bu onlara bir kefâret olur. Ancak, şu noktaya dikkat etmek gerekir ki, “Nasıl olsa, iki namaz arasında küçük günahlar of olunur.”  diyerek pervasızca günah işlemeye devam edenlerin günahları af kapsamına girmeyebilir. Çünkü, bu gibi adamlarda Allah’a karşı saygı diye bir şey yok demektir.

Cumhûrı ulemaya göre; günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır. Beş vakit namaz, Ramazan orucu, hac, umre, abdest gibi hayırlı amellerin kendilerine kefâret olabileceği günahlar “küçük günah”; bu tür ibadetlerin kefâret olamadığı günahlar ise “büyük günah”lardır. Mesela:

“İki umre, aralarında yapılan günahlara kefârettir.”(Ahmed İbn Hanbel, II/461).

“Kabul edilmiş bir hac, o yıl ki hatalara kefârettir. ” (Ahmed İbn Hanbel, II/348),

“Şehidden akan ilk damla kan, onun bütün günahları için kefârettir.” (Ahmed İbn Hanbel, IV/300),

“Allah, cumayı kılanın iki cuma arasındaki günahlarını örter.” (Ahmed İbn Hanbel, V/181).

Hadislerde, başka ibadetlerin kendilerine kefâret olduğu bildirilen cinsten günahlar küçük günahtır. Ancak herhangi bir ibadetin, kendisi hakkında kefâret kabul edilmediği günahlar ise büyük günahlardır.

Meselâ: hiç bir ibadet adam öldürmeye, zina yapmaya, içki içmeye ve benzeri günahlara kefâret olarak kabul edilmez; bunlara ancak şerîatın, haklarında takdir ettiği cezalar tatbik edilir.

GÜNAH IŞLEYEN KIŞI TÖVBE ETMEKLE GÜNAHLARINDAN KURTULABILIR MI?

İnsan hem iyilik hem de kötülük yapmaya uygun yaratılmıştır. Onun için zaman zaman isteyerek veya istemeyerek günahlara girebiliyor. Bu konuda Kur’anı Kerim’de,

“Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar…” (Nisa, 4/116)

buyurarak hangi günah olursa olsun affedebileceğini bildirmektedir.

Kitaplarımızda canıgönülden yapılan tövbenin Allah tarafından kabul edileceği ifade edilir. Nitekim Allah Teala,

“Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.”(Tahrim, 66/8)

buyurarak, yapılan tövbelerin kabul edileceğini beyan eder. Ayette geçen nasuh tövbe ise şöyledir:

1. Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak.
2. Bu suçu işlediği için üzülmek, Yaratıcıya karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak.
3. Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dair kesin bir karar içerisinde olmak.
4. Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek.

Bir rivayette de “Nasuh Tövbe” şöyle tarif edilmiştir:

“ Günahlara pişmanlık.
– Farz ibadetleri yapmak.
– Zulüm ve düşmanlık yapmamak.
– Kırgın ve küskünlerle barışmak.
– Bir daha o günaha dönmemek üzere karar vermek.”
(bk. Kenzü’lummal, 2/3808)

İnşallah bu şartları yerine getirirsek Allah’ın tövbelerimizi kabul edeceğinden ümitli oluruz.

Ancak insan her zaman korku ve ümit içerisinde olmalı. Ne ibadetlerimize güvenip övünebiliriz, ne de günahlarımızdan ümitsizliğe düşebiliriz. “Ben çok iyiyim, bu işi hallettim.” demek ne kadar yanlışsa; “Ben bittim, beni Allah kabul etmez.” demek de o kadar yanlıştır. Ayrıca, suçunu anlayıp tövbe edip, Allah’a sığınmak da büyük bir ibadettir. Günah işleyip de daha sonra tövbe ederim gibi bir düşünce de yanlıştır.

Manevî Kirlerden Arınma Yolu: Tövbe

Sözlükte “Allah’a dönüş ve yöneliş” anlamına gelen tövbe, dini terim olarak “günahtan Allah’a dönme” anlamıyla meşhur olmuştur.1

İmam Gazalî, İbn Arabi, İbn Hacer gibi İslâm âlimleri tövbeyi farklı şekillerde tarif etmişlerdir.2

Biz burada tövbeyi açık ve anlaşılır bir tarzda tarif edecek olursak şöyle diyebiliriz: Tövbe; yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah’a dönmek, O’ndan affetmesini, bağış lamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız Allah’a yal varmak demektir.

1. Tövbenin Önemi:

Sevgili Peygamberimiz (asm.) bir hadisi şeriflerinde:

“Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.”(İbn Mâce, Zühd, 30)

buyurmaktadır. Başka bir hadisi şerifte ise Peygamber Efendimiz (asm):

“Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9, 10, 11) buyurmuştur.

Bu zikrettiğimiz hadislerden de anlaşıldığı üzere, insan, günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılmış bir varlıktır. Günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. Bilindiği gibi melekler nurdan yaratılmış olup, asla Allah’a karşı gelmeyen, günah işle me yen varlıklardır.

İslâm fıtrat dinidir. İslâm’da insanın günah işleyebileceği kabul edilmiş ve bundan korunma ve kurtulma yolları insana öğretilmiştir. İşte yapılan kötülükten, işlenen günah ve kabahatten kurtulup manevi kirlerden temizlenme yolu tövbedir. Tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlar dan kurtulup o günah ve hataları hiç yapmamış gibi tertemiz olur. Nitekim bu hususta Peygamber Efendimiz,

“Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gi bidir.” (İbn Mace, Zühd 30) buyurur.

Yüce Allah kullarını tövbeye çağırmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki, felaha edesiniz.” (Nur, 24/31) Başka bir ayette ise Yüce Al lah, Peygamberine şöyle buyurur: “De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Al lah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır.” (Zümer, 39/53)

Bu ayette Yüce Allah, Peygamberine, günahkâr kullara, Allah’ın rah metinden umut kesmemelerini söylemesini emrediyor. Çünkü çok bağışlayan, çok acıyan Allah, dilerse bütün günahları bağışlar. Bundan dolayı kullar, Allah’ın azabı gelmezden önce Allah’a yönelmeli, O’na teslim olmalı, şirki ve bütün günahları bırakmalıdırlar.

Bir rivayete göre, çok günah işlemiş olan bazı müşrikler, Müslüman oldukları takdirde günahlarının affedilip edilmeyeceğini Hz. Peygambere (asm) sormuşlar ve bunun üzerine bu ayet inmiştir.3 Bu ayet, bütün insanları tövbeye ve İslâm’a yöneltmekte, Müslüman oldukları takdirde Allah’ın, onların bütün günahlarını affedeceğini bildirmekte, günahkârlara umut kapılarını ardına kadar açmaktadır.

Kullar ne kadar günah işlemiş olurlarsa olsunlar, umutsuzluğa kapılmadan Allah’a yönelip tövbe ederlerse Allah onları affeder. Bu ayetler yanında kulları umutsuzluktan kurtarıp tövbeye yönelten çok hadis vardır. (bk. Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47)

Günah ruhun kiri, tövbe ise cilasıdır. Günahta ısrar, kulun ruhunu iyice bozar. Onun için Mevlânâ Celâleddin Rûmî de her insanı, her ne durumda olursa olsun mutlaka günah bataklığından tövbenin aydın düzlüğüne şöyle çağırmaktadır:

Gel, gel, ne olursan ol, yine gel! Kâfir, Mecusî, putperest de olsan gel! Bizim bu dergâhımız umutsuzluk dergâhı değildir. Yüz bin kere tövbeyi bozmuş olsan da yine gel!

Yüce Allah, Tahrim suresi 8. ayette:

“Ey inananlar, tövbe i nasûh ile Allah’a tövbe ediniz. Umulur ki Rabbiniz, kötülüklerinizi örtüp temizler ve sizi içinden ırmaklar akan Cennetlere yerleştirir…”

buyurmaktadır. Bu ayette kastedilen nasûh tövbesi nedir?

Nasûh Tövbesi Nedir?

Nasûh, nush kökünden mübalağa kipidir. Çok öğüt veren demektir. Tövbe, çok öğüt verici olarak nitelendirilmiştir. Yani sahibine, günahı bırakmasını öğütle yen, onu günahtan kurtaran sadık bir tövbe ile tövbe ediniz, Allah’a dönünüz demektir. O halde nasûh tövbesi; hemen günahı terk etmek, geçmişte olanlara pişman olmak, gele cekte günah işlememeye karar vermek ve üzerinde bulunan her hakkı sahibine ödemek demektir.4

 Efendimiz (s.a.s.), nasûh tövbesini;

“Kulun işlediği günahtan pişmanlık duyması, Allah’a tam rucu’ edip, tıpkı sütün memeye dönmediği gibi, kişinin tekrar günaha dön memesidir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/446)

şeklinde tanımlamıştır.

Gazalî, nasûh tövbesini tanımlarken şunlara yer vermiştir: “Nasûh tövbesi yapan lar, tövbe edip ölünceye kadar tövbesinde duranlardır. Bunlar geçmişteki eksiklerini tamamlar ve bir daha günaha dönmeyi hatırdan bile geçirmezler, zelle ve sürçmeler müs tesna. İşte tövbede istikamet budur. Günahların sevaplarla değiştirilip hayırlarda müsabaka edenler bu tür tövbe sahipleridir.”5

2. Tövbenin Kabulünün Şartları:

Kur’ânı Kerim’de Yüce Allah’ın tövbe edenleri methetmesi (Tevbe, 9/112) ve tövbe kapısını çalan kullarını sevdiğini ifade etmesi (Bakara, 2/222), tövbelerin kabul edileceğinin birer delilidir.

Allah Resulü (s.a.s.), kullarının tövbesi karşısında Allah’ ın ne kadar hoşnut olacağını şöyle bir örnekle anlatmaktadır: “Allah’ın kulunun tövbesine sevinmesi şuna benzer: Bir insan azığını, su tulumunu bir deveye yüklemiş, sonra yolculuğa çıkmıştır. Nihayet çorak bir yere vardığında uykusu gelmiş, devesinden inerek bir ağacın altında istirahata çekil miştir. Kalktığında devesinin kaybolduğunu görmüş ve değişik tepelere koşarak onu aradığı halde bulamamış ve yorgun bir vaziyette, ağacın altına yatmıştır. Tekrar uyandığında devesini yanı başında durduğunu görüp de yularından yapışıp, son derece sevinerek, yanlışlıkla;

“Ey Allah! Sen benim kulumsun, ben senin Rabbinim.” (Buhârî, Deavât 4; Müslim, Tevbe 3)

demiştir. İşte Yüce Allah, kendisine tövbe eden kuluna, devesini kaybettikten sonra bulan adamdan daha fazla sevinir.

Tövbenin Allah katında makbul olması için bazı şartlar vardır. Yalnız bu şartlar işlenen günahın çeşidine göre farklılık arz etmektedir. Günahın kime karşı işlenmiş ol duğu, onlardan kurtulmak için tövbe yapılırken önem arz etmektedir. Bu bakımdan gü nahı ikiye ayırabiliriz:

a. Allah Hakkı ile İlgili Günahlar: Allah hakkı ile ilgili günahlardan tövbe etme nin üç şartı vardır:

     1) O günahı işlediğine pişmanlık duymak: İnsan vicdanında, işlenen günahın bir kötülük olduğu ve kul ile Allah arasında bağlantıyı zedelediğine karar verildiğinde, bir huzursuzluk6 ve pişmanlık başlayacaktır.

Günah işleyen kul, tövbe kapısına; günahlarını itiraf ederek, bu günahların verdiği huzursuzluk ve pişmanlıkla silkinmiş, uyanık bir kalp ve gönülle gelecektir.7 Sözü edilen huzursuzluk, şahsı tövbe etmeye iten bir etkendir.

Pişmanlık tövbenin ilk şartıdır. Nitekim Allah Resulü, önemine binaen,

“Tövbe pişmanlıktır!..” (İbn Mâce, Zühd 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/376, 423)

buyurmuştur. Pişmanlık tövbenin kendisidir. Pişmanlık olmadan tövbe yapılamaz.

   2) Tövbe edilen günahı kesinlikle terk etmek: Tövbe; yalnız bir kalp işi, bir ürperti, irkilme ve gözyaşı dökme şeklinde, soyut bir pişmanlık değildir. Yani tövbe, birtakım iç duygulardan ibaret değildir. Aksine tövbe, derunî duygular üzerine birtakım eylemlerin bina edildiği bir süreçtir. Örneğin, tövbe eden, Allah’ın yasakladığı günahı terk etmeli8, imkân ölçüsünde emirlerini yerine getirmelidir.9 Tövbe ettiği günaha devam etme meli dir.10 Günahlarına tövbe ettiği halde, onları işlemeye devam eden fert, kendisi ile tezada düşmüş demektir. Böyle bir tavır, pişmanlık olgusu ve günahı tekrar işleme yeceğine dair sözü ile bağdaşmayacaktır. Hâlbuki şahsın, tövbe ettiği günahları hemen terk etmesi,piş manlığının ve aynı günahı tekrar işlememedeki kararlılığının bir belirtisi ola caktır.

     3) Tövbe edilen günaha kesinlikle dönmeme kararı: Geçmişteki günahlarından pişmanlık duyan şahsın, tövbe etmiş olması için, o günahı tekrar işlememeye kesin karar vermiş olması gerekmektedir.11 Pişmanlık ve tövbe edilen günaha dönmeme kararı, birer kalp işi olduğundan, bunları gerçek anlamıyla yalnız Allah bilebilecektir. Dolayısıyla, ki min gerçek manada tövbe etmiş olacağı insanlar tarafından bilinemeyecektir.12 Tövbenin sıhhat bulması için, şahsın tövbe ettiği günaha tekrar dönmeyeceğine dair Allah’a söz vermesi gerekmektedir.13

b. Kul Hakkı ile İlgili Günahlar: Kul hakkı ile ilgili günahlardan tövbe etmenin ise dört şartı vardır. Bu şartlar; yukarıda zikrettiğimiz üç şartla birlikte dördüncü şart ise; hakkı yenilen kulun hakkını sahibine iade etmek ve ondan helallik almaktır. Kul hakları, mal nevinden ise, aşağıdaki ihtimallerle karşılaşılabilecektir.

     1)Gasbedilen mal, elde mevcut ve sahibi de biliniyorsa geri verilmelidir.14 Burada suçu gizleyerek tövbe etmeye çalışmak yetmez.

     2)Çalınan mal, hırsızın elinde mevcut, ancak sahibi bilinmiyorsa, bu mal tasadduk edilerek zimmetten çıkarılır.15

     3)Bir şahısta önceki yıllara ait kul hakları var ve sahipleri de belli değilse, gasbe dilen mallar kadar tasadduk eder, hayırhasenat yapar.

    4) Suçlunun yediği bir mal, mislî değil de; kıymeti belirlenebilen cinstense ve şah sın imkânı da varsa, o kıymeti sahibine vermelidir.16 Buna gücü yetmiyorsa, imkân bul duğunda vermeye niyet etmelidir. İmkân nispetinde, malı sahibine ulaştırmaya çalışıp da bunu başaramayanı Allah’ın affetmesi umulur.17

    5)Malında ne kadar haram bulunduğunu bilmeyen şahıs, zannı galibine göre, bir miktar ayırır ve onu önceki kul haklarını elinden çıkarma niyeti ile dağıtır.18

İşte bu şekilde, günahkâr şahıs, utanarak Rabbinden bağışlanmasını ister ve zik rettiğimiz bu şartları yerine getirirse, Allah böyle tövbe eden kulunun tövbesini kabul ederek bağışlayacak ve ona azap etmekten hayâ edecektir.

3. Tövbede Zaman Unsuru:

Günahlar, Allah’a giden yolda birer engeldir. Günahkâr, zehirlenmiş bir insan gi bidir. Zehirlenen kişi için, vakit geçirmek ne derece tehlikeli ise, günah işleyenin de tövbede gecikmesi o derece risklidir.

Günah işleyen mü’min, imanının bir belirtisi olarak rahatsızlık duyacak ve hemen ondan kurtulmanın yollarını arayacaktır. Günahın hemen ardından tövbe etmenin farz ol duğu hususunda icma mevcuttur. Ayrıca tövbeyi geciktirenler bu sebeple günah kazan maktadırlar.19

Gazâlî’ye göre; kişi yaptığının günah olduğunu anladığı an, derhal pişmanlık duy malı ve onun tesirini iyi amel ile silmelidir. Aksi halde, kötülükler kalbi istila eder ve bir daha izalesi mümkün olmaz.20

Nitekim hadiste şöyle buyurulmaktadır:

“Mü’min günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke olur. Tövbe eder, günahı terk eder ve istiğfar ederse, bu siyahlıktan kurtulur, günah artarsa siyahlık da artar…” (İbn Mâce, Zühd 29)

Tövbe için geçerli olan zamanın son sınırı hakkında şu hadis bize bir fikir vermektedir:

“Allah kulunun tövbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder.” (Tirmizî, Deavât 100; İbn Mâce, Zühd 30)

Ölüm kesinleşip, can boğaza geldiğinde ise, tövbe kabul edilmeyecektir.

Son nefeste tövbenin kabul edilmeyişinin sebepleri şunlardır: İnsan o anda ümit sizlik halindedir. Hâlbuki tövbe, kişinin hayattan ümidini kesmediği bir ortamda olmalıdır. Son nefeste fertlerden teklif kalkar. O anda yapılan işler için iyi veya kötü denmez. Hâlbuki tövbe dünya işlerindendir ve teklif kalkmadan yerine getirilmelidir. Ahirette herkes pişman olacaktır, ancak o halleri tövbe olarak nitelendirilmeyecektir.21 Zira son nefeste günahkârların pişmanlık duydukları an, teklifin olmadığı andır.22 Son nefeste yapılan tövbe kabul edilmediği gibi, o bir yok hükmündedir ve sonuç olarak hiç bir şey ifade et memektedir.23 Ömrü boyunca hiç tövbe etmeyenle, ölümü anında tövbe eden, sonuç itibarıyla aynı görülmektedir.24

Sonuç olarak, tövbe ile ilgili şöyle bir zaman dilimi çizebiliriz: Tövbe için zaman; günahın peşinden başlamakta, ileriki günlerde herhangi bir vakte bağlı kalmadan devam etmekte ve ölüm alametleri belirince son bulmaktadır. Yani, tövbenin son sınırı olarak; yaşama ümidinin bitmesi, ölüm alametlerinin belirmesi ve şahsın son anlarını yaşamasıdır.

4. Tövbede Mekân Unsuru:

Namaz, hac gibi bazı ibadetlerin, belli mekânlarda yapılması, faziletli veya gerekli olduğu hâlde, tövbe için böyle bir13 mekân şartı yoktur. Zira tövbe, çok yönlü bir pişmanlık olduğu için, yalnız bir mekânda başlayıp sona ermeyecektir.

Bu sebeple, tövbe edebilmek için, şahsın camide bulunması, tekke veya zaviyede olması şeklinde bir şart yoktur. Diğer taraftan; cemaat ha linde, bir araya toplanarak, koro halinde tövbe etmek de şart değildir.

Günah işlemiş insan, tövbesini her mekânda gerçekleştirebilir. Şahıs için, günah larını göz önüne getirdiği, onların çirkinliklerinden kurtulmaya karar verdiği her yer tövbe mekânıdır. Yani işçi işinin başında, çiftçi tarlasında, evde kalanlar evlerinde, bu kararı ve rebilir ve tövbe sürecini başlatabilir.

Nitekim Yunus (a.s) balığın karnında ve denizin karanlıklarında;

“Ya Rabbi Sensin ilah, Senden başka ilah yoktur, Sübhansın, bütün noksanlıklardan münezzehsin, Yücesin. Doğrusu ben kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!”(Enbiyâ, 21/87)

deyip, en faziletliyi yapabilecek iken faziletli olanı yaptığından ötürü Allah’tan af dilemiş tir.25 Allah da onu affetmiştir.

Yine bilindiği gibi Hz. Âdem ve Hz. Havva, cennette yasak meyveden yiyerek, Al lah’ın emrine karşı gelmişlerdi. Cennetten çıkarılıp, dünyada epey müddet dolaştıktan sonra Arafat meydanında “Rahmet Dağı” denen bir dağın başında yaptıkları hatadan do layı Allah’a tövbe etmişler;

“Rabbimiz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ki zi yana uğrayanlardan oluruz.”(A’raf, 7/23)

diyerek Yüce Allah’a yalvarmışlar ve af dilemişler, Cenabı Hak da onları affetmiştir.

Tövbe süreci, günahlardan kurtulmaya kalbin kesin olarak karar vermesiyle başlamaktadır. Bu kararın verilebildiği her yerde tövbe sahihtir. Tövbeyi bir mekâna hasretmek, tövbe için kutsal bir yer şartını ileri sürmek, tövbe olayını bilmemek ve konu ile ilgili İslâm’ın esprisini yakalayamamak demektir.

Sonuç:

Yüce Allah, insanı sevap ve günah işleyebilecek bir özellikte yaratmıştır. Yapılan kötülüklerden, işlenen günah ve kabahatten kurtulma, manevî kirlerden arınma yolu tövbedir. Tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlardan kurtulur ve o günahı hiç işlememiş gibi tertemiz olur. Her insanın tövbeye ihtiyacı olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Tövbe, günahın hemen peşinden olabileceği gibi, ölüm döşeğine düşüp, ölüm emarelerinin belirmesi öncesine kadar devam eden bir zaman içinde yapılabilir. İnsanın eceli belli olmadığı için, bir an önce tövbe etmelidir.

Tövbe etmek için, insanın bir aracıya ihtiyacı olmadığı gibi, belirli zaman ve mekânda tövbe eylemini gerçekleştirmek gibi, bir zorunluluk da yoktur.

Gerçek tövbe için; kişi geçmişe pişmanlık duymalı, gelecekte aynı hatayı işlememe kararı ile birlikte, yaşadığı ortamda günahı terk etmelidir. Kul haklarının sahibine iade edilmesi tövbenin en önemli rüknüdür.

Yapılan tövbe sonucu, günahlardan temizlenip temizlenilmediği kuşkusu yersiz olup, Allah her türlü günah işleyeni temizlemek için tövbe kapısını açık bulundurmaktadır. İnsanların dikkatli olması gereken husus; tövbenin sahih olarak ortaya konulup konulmadığıdır.

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Terörist başı Gülen'in sapkınlıkları Erdoğan'dan AB'ye: Senin her yerin yaptırım olsa ne yazar Çocuk tacizcisi sapığa meydan dayağı İsrailli Profesör'ü çıkarıyorlar ve adam "Artık insanlara hükmedebiliyoruz. İnsanları hackleyebiliyoruz.