Şubat ayı başından itibaren sosyal medyada ve bazı siyasetçilerde anlaşılmaz bir “bekçi düşmanlığı” ortaya çıktı.Durumu tek başına o dönemde TBMM’ye sunulan yeni yasa tasarısıyla izah etmek yeterli değildi. Çünkü eleştiriler yasa tasarısının içeriğiyle sınırlı kalmıyordu. Öyle ki internet sitelerinde haberler, sosyal medyada trol gruplarının yazdıkları bekçileri hedef gösteriyordu.
Birileri bekçileri yasadışı hareket eden kişiler olarak göstermeye uğraşıyordu. Oysa bekçi Türkiye’de sokaklarda güvenin simgesi sayılır.Polis gibi yetkileri olmasa da elindeki düdükle sokak aralarında kötü niyetlileri korkutur, hırsızın uğursuzun evlere dadanmasına mani olur. Evinize hırsız girdiğinde, polisi arayıp işlemleri yapmasını, hırsızı yakalamasını beklersiniz ama bekçiler bu tür olaylar olmadan, sokak aralarındaki varlığı ile önleyici hizmet yaparlar. Tüm bunlar ortadayken bir anda “bekçi düşmanlığı” fırtınası esti ve geçti. O fırtınada en saçma sözü HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli söyledi. “Elindeki şiddet mekanizmaları yetmemiş gibi şimdi koruculuğu modernize ediyor, kentlere taşıyor, bekçiliği getiriyor. Bekçilerin beline silah takacak, mahallelerde terör estirecekler. Terörü kentlere, mahallelere, sokaklara taşıyacaklar. Bu zorba sistemi, sözde kolluk gücü, özde paramiliter güçlerle ayakta tutmaya çalışacak” dedi. Saçmaydı, çünkü korucular terör estirmiyor, onun terörist diyemediği PKK’lılara karşı mücadele ediyordu. Ayrıca bekçiler söz konusu yasa ile değil, 1966 yılından beri yasa gereği silah taşıyordu.
ALGI KAMPANYASI
Bekçilerle ilgili algı kampanyası için “Geçti” dememin nedeni, hâlâ görevlerinin başında olmalarına rağmen algı kampanyasından eser kalmamasıydı. Ancak Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA’in yan kuruluşu Rand Corporation tarafından hazırlanan 14 Ocak 2020 tarihli şu meşhur raporda ne yazsa beğenirsiniz? Bu algı kampanyasından 15 gün önce yayınlanan, TürkAmerikan ilişkilerinin geleceğine ilişkin birçok senaryoya yer verilen raporda, “bekçilere” özel bir bölüm ayrılmış; 'Polis, Bekçi ve Özel Güvenlik Şirketleri’ başlığı altında şu satırlara yer verilmişti:
“(...) PKK’nın yeniden eylemlere başladığı dönemde Güneydoğu Anadolu illerinde 2 bin 300 bekçi göreve başladı, darbe teşebbüsünden sonra da batı illerinde bekçiler görülmeye başladı.
Ekim 2016’da yayınlanan KHK ile bekçilerin yetkileri arttırıldı ve silah edinmelerine izin verildi..
2017 Mart ayına kadar 20 büyük ilde 5 bin 400 bekçi istihdam edilirken, İçişleri Bakanı açıklamasında ‘sadece İstanbul’da 2017 yılında 12 bin 500 bekçi sayısına ulaşmayı hedeflediklerini’ beyan etti.”
Bu raporda yer alan satırlarla yaratılan algı kampanyası arasında bir bağlantı yoksa, çok ama çok büyük bir tesadüf ile karşı karşıyayız demektir.
Ama yine de o raporda TSK’dan siyasete, iktidardan muhalefete, bürokrasiden polise hatta bekçilere kadar yazılmış senaryolar karşımıza çıkarsa da şaşırmayalım.
TANRI KIYAMETE ZORLANIR MI?
7 Temmuz 1981 günü İsrail Hava Kuvvetleri’ne bağlı F15 ve F16 uçakları Bağdat’ın yakınlarındaki Tuvayta bölgesindeki nükleer reaktör ve araştırma merkezini bombaladı. “Babil” isimli hava saldırısı sonrası Amerikan Başkanı Ronald Reagan şunu söyledi: “Armagedon’un yakın olduğuna inanıyorum...”
Armagedon, İsrailoğullarının inancına göre onları cennete götürecek son savaşın adıydı. Ve İsrail devletini yönetenler buna inanıyordu. 18 Kasım 1990’da New York’ta dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Netanyahu görüştüğü Yahudi cemaatinin hahambaşından dua isterken, ona “hâlâ Mesih’in gelmediğini” söyledi. Hahambaşı, “O zaman bir şeyler yapın” dedi. Netanyahu, “Yapıyoruz, yapıyoruz” dedi. Mesih’in gelişi Yahudileri cennete götürecek Armagedon savaşı için önemliydi. Mesih gelmeden o savaş başlayamazdı. O yüzden Mesih’in gelmesi hızlandırılmalıydı. Peki savaşın yaşanacağı yer neresi? Dicle ile Fırat arasındaki bölge. Yani İsrail’in etkinlik kazanmak için uğraştığı alan.
İşte Ortadoğu’da yaşadığımız kaosun, ülkelerin parçalanmasının, milyonlarca insanın ölümünün ve evlerini terk etmesinin arkasındaki teolojik açıklama bu. Güvenlik uzmanı Mete Yarar ve gazeteci Ceyhun Bozkurt, ‘Tanrıyı Kıyamete Zorlamak: Mesih’ (Destek Yayınları) kitabında bu konuyu irdelemişler. Tartışmayı dini, tarihi ve siyasi boyutlarıyla ele alıp önemli bir inceleme ortaya çıkarmışlar. Elbette Ortadoğu’da emperyalist bir paylaşım savaşı var ama bunun görünmeyen yüzünde bir de inanç yönü var. Amerika’daki Evanjelistlerin ve Yahudilerin yan yana gelmesinin, terör örgütü PKK/YPG’yi kullanmalarının bu inançlarda bir karşılığı var.
Bu kitap bu tartışmaların kafanızda oturmasını sağlayacak.
Nedim Şener/Hürriyet Gazetesi