Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tan, Irak'ın işgaliyle başlayan ve Suriye tarafından Türkiye'ye yönelen ABD terörü hakkında değerlendirmelerde bulundu. Tan, Irak ve Suriye üzerine yapılan kirli planları anlattı.
Son günlerde Türkiye’nin gündeminde iki önemli konu var. “Irak Kürdistanı”nın “bağımsızlık” referandumu ve Suriye tarafından Türkiye’ye yönelen Amerikan terörü..
ABD öncülüğündeki Haçlı koalisyonu 2003’te Saddam’ı bahane ederek Müslüman Irak’ı işgal ettikten sonra casusluk faaliyetleri sonucu ülkede ŞiiSünni savaşı çıkartarak İslam ümmetini kendi içinde savaştırmak istedi. Bu hususta Irak’ta hayli başarılı da oldu. Bu yollarla Irak’ı şu an en az üçdört parçaya böldüler, küçük ihtilafları kullanıp karşılıklı kışkırtarak halkları birbirine düşman haline getirdiler. Ülke içinde ve ülke dışına göçler oldu. Irak’ın kadim nüfus denklemi planlı olarak değiştirildi.
Son 56 yıldan beri aynı oyun Suriye’de oynanıyor.
Hatay'ın Suriye tarafından başlayıp ta Kuzey Irak’a kadar olan bölge korkunç derecede kaynıyor. Bu bölgelerde dünyanın bütün önemli güçlerinin ağırlığı, ilgisi ve etkisi var. Başta ABD ve Rusya, buralarda sadece askeri olarak “nüfuz” peşinde değiller; aynı zamanda “nüfus”avantajı elde etmek için buralarda yaşayan halkları yer değiştirerek stratejik bölgeleri lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.
Çünkü sadece askeri üstünlüğü elde eden değil, bölge halklarını kazanan devletler, alan elde edecekler.. ABD ve arkasındaki devletler, taşeron terör örgütleri vasıtasıyla askeri güç kullanmak suretiyle yani silah zoruyla üstünlük elde etmeye çalışıyorlar. Bu realite, elbette bir korkuya yol açıyor ama aynı zamanda korkunç derecede Batıya karşı nefreti de büyütüyor. Hiçbir devlet, kendisine bu denli nefretle bakan bir toplumu yönetemez.
Şu anda Irak ve Suriye’de halklar bazında “nüfus” kazanmış tek ülke var. O da Türkiye.. Türkiye sadece Irak ve Suriye’de değil, tüm Ortadoğu coğrafyasında, hatta İran toplumunda çok geniş, güçlü alan ve sempati kazanmış durumda.
Türkiye bu avantajı Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir askeri güç veya gerekirse savaşla pekiştirmek zorunda.. Ancak bu savaş, bölge halklarıyla değil, bölgeyi işgale kalkışan yabancı güçler ve onların uşaklarıyla olmalı. Türkiye buna hazır ve bu irade Türkiye’de var.. Bu nedenle, Hatay'dan Kuzey Irak sınırına kadar dört beş ayrı bölgede konuşlanarak harekata hazır vazıyette beklemektedir.
Bu süreçte kullanılan devlet dili ve siyasetçilerin söylemleri, bölge halklarını dışlayıcı, ötekileştirici ve şeytanlaştırıcı olmamalı. Sloganik, genelleyici ve toptancı üsluba bulaşmamalıyız.
Son günlerde Barzani’nin “bağımsızlık” oylaması gerekçesiyle medyamızda kullanılan dil hiç de sağlıklı değil. Bu sorunlu dil, böyle devam ederse PKK üzerinden devlete karşı tahkim edilen içerdeki belli bir Kürt kitleye, Irak Kürtlerini de ekleme sonucunu doğurabilir.
“Referanduma karşı” olmayı “Kürtlere karşı” olma noktasına taşımamak gerekir. Barzani ve Irak Kürdistanı’nın hatalarını eleştirip yanlışlarına engel olalım ama birçok açıdan resmen olmasa bile fiilen Türkiye’nin parçası haline gelmiş olan Irak Kürtlerini Ankara’dan uzaklaştıracak hatalara da düşmeyelim.
Türkiye hem askeri, hem siyasi, hem ekonomik olarak büyük bir kıskaca alınmak istenmektedir.. Yüz yıllık “müttefiklerimizin” tamamı şimdilerde bir numaralı “düşmanlar” haline gelmiş durumdalar. Bunun çok değişik sebepleri var.
Bu ortamda bize karşı tepkili veya bizimle her türlü çatışmaya hazır olan dış güçler kadar ezelden bu yana millete ve devlete düşman olan iç güçler de boş durmayacaklar. Zaten durmuyorlar.. Bunlar da bizi zorlamaya, ayak bağı olmaya devam edecekler..
Ancak Türkiye, bu çemberi kırmak zorunda ve inanıyoruz ki Allah’ın izniyle kıracaktır..
Allah esirgesin.. Yok Türkiye bu iradeyi gösteremez veya halklardan aldığı desteği askeri olarak üstünlüğe çeviremez ve bu fasit çemberi kıramazsa bir yüz yıl daha düşmana teslim olmaya esir yaşamaya mecbur kalabilir..
Elbette durduk yerde savaş çıkartacak değiliz. Ancak her çeşit çözüm alternatiflerine rağmen başka yol kalmadıysa ya da tercih edilmiyorsa düşmanın anladığı dilden cevap vermek ve milletin şerefini çiğnetmemek gerekir.
Süreç büyük bir hesaplaşmaya doğru ilerliyor.
Alper TAN
18.09.2017