Erdoğan’ın İstanbul’da Birlik Vakfı iftarındaki konuşması önemli. Şimdi bu söylemin eyleme geçmesi gerek. Beklentiler boşa çıkar, söz sadece sözde kalır, kuvveden fiile çıkmazsa bedeli daha ağır olur. Bu tek başına Erdoğan’ın söylemesi ile olmayacak. Partisinin yönetici kadrolarının, bakanların, grubunun, yerel yönetimlerin, bürokrasinin ve birlikte hareket eden STK,
ve iş adamlarının da bu söylemin eyleme dönüşmesi konusunda bir adım atması gerek. Ve bu alanda yenilenme kaçınılmaz. Bu alanda bir değişiklik olmazsa, seçim sonuçlarından kimse emin olmasın.
Binali Yıldırım’ın bir videosu dolaşıyor sosyal medyada. Eğer montaj değilse, Yıldırım diyor ki “Seçim kampanyalarında söylenenle, sorumluluk omuzlarınıza yüklenince söylemleriniz hiçbir zaman aynı olmaz. Hiçbir ülkede de aynı olmaz. Bu siyasetin gereğidir. Siyasetle hakikat her zaman birbiri ile örtüşmez”. Dilerim bu gerçek değildir. Bu söz söylenmişse, önünde sonunda inşallah zem edilmiştir. Allah “söz verdiğinizde sözünüzde durun” der. Siyaseti cinayete dönüştüren bu anlayıştır. Evet, piyasa böyle. Ama bu görüşü olumlayamayız. “Özü sözü bir olmak” bunu gerektirir. Bu söz söylenti mi bakalım. Yapıldı ise özür dilemek gerek. Akif’in deyişi ile “Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek: Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.” “O zaman kazanamayız” diyorsanız, ahiretinizi kaybederek kazandınız dünya metaı sırtınızda cehenneminize taşıdığınız odun olacaktır. Ben de şu mesajı attım bu videoya karşı: “Bize özü sözü evveli ahiri bir olan söz verdiğinde sözünde duran politikacılar. Hakikat uğruna can feda diyenler gerek ama reel politik böyleymiş. Ben o zaman bu oyunda yokum. Özümüz sözümüz bir olunca kazanacağız”. Hakk’ın hatırı halkın hatırından her zaman âlidir! Sözü diler doğrusuna tabi olur, yanlışına karşı çıkarız. O sözü söyleyen babamız da olsa. Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet, Resulullah buyurdu ki: “Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari) Hz. Âişe buyurdu ki: «Eshâbı Kirâm indinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü yalanla îmânın bir arada bulunmadığını bilirlerdi.” Peygamberimiz de buyurdu ki: Îmân sâhibi, her hatâya düşebilir. Fakat hâinlik yapamaz ve yalan söyleyemez.
Erdoğan, “biz de beşeriz” diyordu. “Biz de hata yapabiliriz”. İşte doğru söz bu! Şimdi hatadan dönme zamanıdır. Halk buna inanırsa reyini ona göre verecektir.
Reisin yakınındakiler reisi kötü şekilde harcadı. Menfaatleri olan bir işi kendi aralarında hallettiler, menfaatleri olmayan sıradan bir işi bile Beştepe’ye havale ettiler. Beştepe’yi dost görünerek boğmaya çalıştılar. Sonuç bu. Aslında halkın hepsi de dürüst değil. Bazısı, “başkaları yapıyor da, hani bana” der gibi eleştiriyor. Onlar daha da tehlikeli. Fırsatını bulduğunda daha fazlasını da yapar. Daha aç, daha ihtiraslı, öfkeli ve kıskanç. Hani derler ya, “Dostunun ya da danışmanının kim olduğunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim”. Şu çevremizdeki biat toplayan ve dereyi görmeden paçayı sıvayıp, ihale dağıtmaya kalkan, kaşığı belinde dolaşan aşağılık din ve siyaset bezirgânlarından yakamızı kurtaramaz isek halimiz yaman. “Beni bana bırakma Rabbim” diye dua eden siyaset erbabından, eleştirenin ağzını kapatmaya çalışan siyaset bezirgânlarının eline nasıl düştük bir bakalım. Şimdikiler “biad” topluyor. “Bana güven gerisini merak etme sen, günahı varsa boynuma” diyor. Cemaat, STK, sermaye, sözde âlim geçinen birileri nasıl bu işe böylesine alet oldular.
Erdoğan’ın Birlik Vakfı konuşması “öze dönüş” için önemli. Bakın affetmeyenler affedilmeyecek. Hepimiz birçok yanlış yaptık ve birilerimiz hâlâ yapmaya devam ediyoruz. Bundan dönmemiz gerek. Allah’ın bizim hakkımızdaki hükmü, bizim kendi hakkımızdaki hükmümüze bağlıdır. Asıl değişmesi gereken, sandık sonuçlarından önce biziz biz! Yoksa tencere yuvarlanacak kapağını bulacak.
Erdoğan’ın birçok eski dostu ona ulaşamamaktan şikâyetçi. Erdoğan’ın yakın çevresinin ise onu yanılttığı görüşü hakim bu eski dostlarda. Mesela, o aday belirlemede kullanılan temayül yoklamaları ve kamuoyu araştırmalarında sonuçların değiştirildiği yaygın bir kanaat. O zaman, o hilekârlardan hesap sorulması ve onların destekledikleri adayların yakın takibe alınması gerek. “Bizi aldatan bizden değildir”. Onlar bizdense ben o “bizden” değilim! İnsanımız böyle diyor! “O zaman sizin ötekilerinden farkınız ne” diyor. “Ben onlara karşı 28 Şubatta direndim, ama size karşı direnmeme de bizimkiler izin vermiyor” diyor. ABD’nin Komünizmle korkutup ülkeleri kendi kucağına almasından ne farkı var CHP korkutması ile siyaset yapmanın. CHP bizi Laikleştiremedi, ama AK Parti döneminde aile, gençlik, eğitim yolu ile sekülerleştirildik endişesi hakim toplumda.
“Şunu yaptık bunu yaptık” demeyin artık. Bunlar başa kakma gibi anlaşılıyor. Çoklukla övünmeyin, veren Allah alır da. “Artırarak ve azaltarak” imtihan edecek Allah. Bir de “Tekasür” suresini okuyun bakalım. “Allah bizi bu hizmetlere vesile kıldı” deyin. Sonunda halkın parası ile halkın ihtiyacını gideriyorsunuz. Onu dürüst yapıyor musunuz, bir de ona bakmak gerek tabi. 3 liralık işi 5 liraya yapıyorsanız, bunun hayrı olmaz. Şimdi de ödemeleri durdurunuz, seçime gidiyorsunuz. Mal ve hizmet veren kişi, kuruluş parasını alamıyor. Faiz kârını götürüyor. Kârından vazgeçti, kredi de bulamıyor batmamak için tefecinin eline düşüyor. Çalışanına parasını ödeyemiyor, piyasaya borcunu ödeyemiyor. İşi durdursa, sonra başına iş açılacak. Kestiği faturanın vergisini ödeyemediği için başka bir ihale açılsa giremeyecek. Bu insanlar iftar sohbetlerinde bunu konuşuyor. Bu şekilde seçim mi kazanılır Allah aşkına! Ailede sıkıntı büyük. Gençlik konusunda da. Yargıya ilişkin çok sayıda şikâyet var. Hangi birini sayayım ki. Dış borç, döviz, kamu borç ödemeleri, Tarım, sağlık.. Medyanın hali malum. STK’ların da. Bu konuda seçimden sonra değil, hemen bir iyileştirme gerek.
İstanbul seçimi ile ilgili olarak, Binali Yıldırım tek kişi olarak değil, en azından herkesin dürüstlüğünden emin olduğu bir genel sekreter, İştirakler Daire Başkanı ve İmar Komisyonu Başkanı olarak görev yapacak isimlerin de telaffuz edilmesi gerek. “Tek Adam”lık insanları korkutuyor artık. Kamu kaynaklarının hoyratça harcanması endişesi can sıkıcı boyutta. Torpil ve rüşvet belasına karşı, tarikat, hemşehri ve akraba, eşdost dedikodularına bir son verilmesi gerek. Bankamatik personel, eşdosta otomobil saltanatına son vermek gerek.
Seçim sürecinde sahaya sürdüğünüz kişileri iyi seçim. Bunları görünce insanlar oy verecekse de vermez.. Bunlar ne kadar çok çalışırsa o kadar az oy alırsınız. Şaibeli isimleri çekin meydandan.
Bugün bir misafirim geldi. Eczacı. “Tayyib bey belediye başkanı olduğunda, kuyrukların yavaş yavaş azalmaya başladığı günlerde yazın limonata yapıp, soğuk ayran yapıp evde, kuyruklarda bekleyen insanlara dağıttık, ‘sabır, biz geldik düzelteceğiz’ diye iki çift laf edelim diye diyor. Kışın sıcak süt dağıttık” diyor. “Ne günlerdi” diyor. “Partiyi 02’de kapatıyorduk, yarın kim, hangi mahallede ne yapacak diye gelen gönüllü gençlerle iş bölümü yapmak için” diyor. Ben de biliyorum o günleri. Erdoğan geldiğinde her taraf çöptü. Ben de hanımımla birlikte “Müslümanların yüzü kara çıkmasın, başaramadılar demesinler” diye kendi sokağımızdaki çöpleri toplamıştık. Neydi o günler.. Mesela bugün, İBB’de ciddi, kapsamlı bir FETÖ operasyonu yapılmadı. Bunun bir açıklaması var mı! “Topbaş gitti, bitti” mi? İnsanları değişime inandırmamız şart!. Dürüst olacağız. Açık sözlü olacağız. Bakın, “Bir musibet, bin nasihatten iyidir”. Ha bu bize ders olsun. Bize şer gibi gelen bu olayı bir hayıra dönüştürebiliriz. Yoksa bakın bu seçimin sonucundan emin olmayın. Haydi, kazandınız diyelim, bir sonraki seçim için hiçbir şansınız yok, böyle giderseniz. Hatta o güne de ulaşamayabilirsiniz. O zaman da dün FETÖ’cülerin başına gelen, yarın sizin başınıza gelir.
Dost bazen acı söyler. Bu acı ilacı yutmadan sağlık hayal. Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal..
Biz kendimizi değiştirirsek, bize şer gibi gelen bu şey, yeni bir hayrın vesilesi olabilir.
Değişim şart! Karar sizin.. Geciken çözüm çözüm değildir. Bade harabul Basra! Yarın çok geç olabilir. Ne yapılacaksa, hemen şimdi! Haksızlıklar karşısında susmayın, zalimlere kapı aralamayın, sonra ateş bize de dokunur. Selam ve dua ile.
Abdurrahman Dilipak/Yeniakit