Donald Trump... Bir işadamı... Meselelere piyasa içinden bakan, siyaseti “piyasa gerçekliği” içinde kavramaya çalışan ve kavrayamayan, daha doğrusu siyasetçi kıvraklığından uzak bir adam.
Biraz da şaşkın bir adam...
Başkanlığa adaylığını koyduğunda tebessümle karşılanmıştı.
Konuştuğunda pot üstüne pot kıran bu kaba saba adam da nereden çıkmıştı!
Kazanamazdı.
HeleClinton gibi, siyaset birikimini kocasından tevarüs etmiş bir aday karşısında tutunamazdı.
Hadi diyelim ki Başkan oldu.
Bu şaşkın ve cahil haliyle bir de ülke mi yönetecekti! Gitsin inşaatlarıyla uğraşsındı!
İlginçtir, bu değerlendirmeler sadece Amerika’da değil, diğer ülkelerde de kabul görüyordu ve alaylı tebessümlerle karşılanan adaylığı Trump’ı biricik “mavra malzemesi” haline getiriyordu.
Söylenenler, esasında çok da yanlış değildi. Bir siyasetçide aranan özelliklere sahip bulunmayan Trump, seçildiğinde, aynı zamanda bir hayal kırıklığının adı olabilirdi ve nitekim öyle oldu.
Bugün “yönetemeyen”, daha doğrusu iktidarının ömrünü uzatabilmek için “yönetiyormuş gibi” yapan (“sen yönetiyormuş gibi yap, gerisini bize bırak” diyen “çete”nin izni çerçevesinde koltuğunda oturabilen) bir Başkan var Amerika’nın başında.
Ülkesinde ciddiye alınmıyor.
Esasında dünya tarafından ciddiye alınmıyor.
Herkes de biliyor ki, iç ve dış politikayı belirleyen, büyük ölçüde Pentagon, CIA ve Dışişleribürokrasisidir... Obama dönemindeki politikalar “ayniyle” devam ediyor. Türkiye’yle ilişkilerin ne olacağına, Suriye’de kimlerin destekleneceğine, hangi terör örgütlerine silah yollanacağına, Rusya’ya yönelik yaptırımların ne kadar devam edeceğine, Kuzey Kore ve İran meselesinin hangi gerilim skalasında tutulacağına “küreselciler” diye adlandırılan grup karar veriyor.
Bu nedenle, Trump’tan söz edenler, genellikle bir “tehdit”ten söz etmezler; daha doğrusu onu ve politikalarını (kendine mahsus çıkışlarını) bir tehdit olarak görmezler. Çünkü onu ciddiye almazlar.
Özellikle “bizimkiler...” AK Parti’li olduğunu söyleyen ama partilerinin başındaki gaileleri genellikle “sessizlikle” karşılayan bizim yerli zevat...
Kimi eski Cumhurbaşkanıdır, kimi eski Başbakandır, kimi milletvekilidir, kimi bürokrattır, kimi gazetecidir...
Trump arada sırada Kuzey Kore’ye ve Çin yönetimine (moda ifadesiyle) “gider” yapar, gülüp geçerler.
İran’ı yok edeceğini söyler, gülüp geçerler.
Kudüs’e konum biçer, yine gülüp geçerler.
Bugüne kadar hep böyle yaptılar.
Gülüp geçtiler.
Çünkü Trump’ı ve “kendine mahsus” çıkışlarını ciddiye almadılar.
Ne zamana kadar?
FETÖ’nün 17/25 Aralık iddiaları bir Amerikan mahkemesine konu oluncaya ve Cumhurbaşkanı Erdoğan “baş suçlu” olarak hedefe yerleştirilinceye kadar.
Ne zamana kadar?
FETÖ yancısı Kemal Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün ürettiği sahte dekontlarla grupta şov yapıncaya kadar.
Ne zamana kadar?
Pentagon yetkilileri, Suriye’deki terör gruplarını desteklemeye devam edeceklerini açıklayıncaya kadar.
Birden Trump’ın ne tehlikeli bir adam olduğunu keşfettiler ve Kudüs’e konum biçen (1995’teki yasaya işlerlik kazandıracağını söyleyen) bu azgın politikacıyı telin eden, Amerikan emperyalizmini yerden yere vuran “heyecanlı” açıklamalar yapmaya başladılar.
Bunlar, Erdoğan’ın “dava arkadaşları...”
Kudüs konusuna en çok duyarlı Erdoğan’ı yalnız bırakan, ülkelerine yönelik “emperyalist girişimleri” sükûtla karşılayan, Erdoğan’ı merkeze koyan uluslararası saldırıları “izlemekle” yetinen heyecansız adamlar bunlar.
Kimsenin itiraz etmeyeceği Kudüs duyarlığı dışında, emperyalizmin “azgınlıklarıyla” ilgili dişe dokunur tek lafları yok, sessizce Erdoğan’ın “bitirilmesini” bekliyorlar!
Ahmet Kekeç/Star. 4 Aralık 2017