ODA TV'de yayınlanan haber ve ardından yaşanan gözaltılar konuşuluyor. Tam da beklediğimiz tarzda ezber eleştiride bulunanlar meseleyi çekiştirerek gazeteciliğe bağlama telaşında...Kusura bakılmasın ama ben bu işi gazetecilik olarak görmeyenlerdenim. Beni takip eden kardeşlerim hatırlayacaktır.Son zamanlarda ODA TV'ye yönelik birkaç yazı yazdım.
Bu yazılarda Soner Yalçın'ın muhalefet tarzını beğendiğimi söyledim, "İktidar ile devlet ayrımını çok iyi gözetiyor. Erdoğan'a muhalif olacağım diye devlete zarar verecek söylemlerden uzak duruyor" dedim.
Ancak aynı yazılarda bir şeye daha dikkat çektim.
"Soner Yalçın'ın başında olduğu ODA TV yaptığı yayınlarda bir 'operasyon sitesi' görüntüsü veriyor ve bu yayınlar en çok da Soner Yalçın'ın ilkeli duruşuna zarar veriyor" dedim.
Son haberin detaylarını anlatmama bilmem gerek var mı?
ODA TV Libya'da şehit düşen bir MİT mensubunun kimliğini tüm çıplaklığıyla deşifre ediyor haberinde.
"Şehit olan bir MİT mensubu bu dünyadan göçtü, gitti. Kimliğini açıklamakta ne beis var?" diyenleriniz olabilir.
Ama mesele bundan ibaret değil arkadaşlar.
İlk önce şunu söyleyeyim.
ODA TV bu görüntülere gazetecilik başarısı sayesinde ulaşmış değil. Bilgilerin bir sızdırma sistemiyle ODA TV'ye aktarıldığına dair çok güçlü emareler var. Yani eskiden FETÖ'nün Can Dündar'a aktardığı MİT tırları görüntülerini benzeten bir bilgi sızdırma olduğu ve bunu da devlet kademelerindeki birilerinin yaptığı görülüyor.
Kısa ve net yazmak gerekirse, ODA TV çalışanlarının gözaltına alınmasının arkasında büyük bir "casusluk" eylemi var.
İkinci husus ise şu:
Deniliyor ki ODA TV'den önce Yeniçağ gazetesi ile İYİ Partili bir milletvekili MİT şehidinin bilgilerini açıklamıştı.
Mesele o değil...
Devlet ODA TV'nin yayınladığı o habere erişim yasağı getirdi mi?
Getirdi?
Peki ODA TV'nin tutuklanan personeli ne yaptı?
Bir başka haber daha yayınlayarak suç işleme eylemine devam etti. Yetmedi, bir haber daha yaptılar?
O da yetmedi, bir haber daha...
Ardı ardına 4 ya da 5 haber yaptılar.
Yani burada bir dönem Can Dündar ve Mehmet Baransu'nun yaptığı hainlik yapıldı, devlete meydan okundu. Devlet erişim yasağı getirmesine rağmen, ODA TV mahrem bilgiler içeren haberler yapmaya başlayınca, geriye tek çare kaldı.
Kapatıldı!
Üçüncü mesele ise şu:
Bahsi edilen şehit MİT mensubunun kimliğinin açıklanmasında bir beis yok elbette. Ancak sorun onun kimliğinin açıklanması değil. Libya gibi bir cehennemde görev yapan bu personelin bir araya geldiği, görüştüğü bütün personelin hayatını da tehlikeye atıyorsunuz.
Bu affedilemez bir suç!
İnanın, ODA TV çalışanlarının gözaltına alınması ben de dâhil hiç kimseyi memnun etmedi, etmez de...
Ama eğer bu işi devlete meydan okuyacak bir pozisyona getirirseniz, bunun sonuçlarına da katlanırsınız.
ODA TV'nin meseleyi iktidar baskısına bağlamak yerine dönüp kendine bakması gerekiyor. Son aylarda bu sitenin bir kara propaganda sitesine dönüştüğünü söyleyenlerin sayısında neredeyse patlama oldu.
Nihat Genç'in ODA TV'yi terk ederken söylediği sözlere dikkatinizi çekerim. Sitenin gerçekten karanlık odaklara hizmet ettiğini ima ederek arkasını dönüp gitmişti.
Soner Yalçın'ın, "İktidar baskısı" demek yerine dönüp kendi imzasını taşıyan bu siteye bir bakmasında büyük yarar var.
Site yayınlarına bu şekilde devam ederse korkum odur ki yakında Soner Yalçın'ın da başını yakacak.
Yazık olacak...
Gerçekten yazık olacak!
Süleyman Özışık/Türkiye Gazetesi