Bir yandan 28 Şubat’ı konuşuyoruz da, öte yandan; global bir darbe süreci yaşıyoruz, ama çoğu kimse bu olayın sanki farkında değil.
Pandemi süreci aslında 28 Şubat’tan daha tehlikeli bir süreçti, ama 15 Temmuz’da sokağa çıkanların büyük bir bölümü bu kez o uyanıklığı gösteremediler ne yazık ki.
Ve bu Şeytani süreç devam ediyor. Ve birileri hâlâ Great Resetçilerin iklim yalanına inanmış gözüküyor.
Trans Humanizmi görmezden gelenler var. Neura Link’i de.
Bütün dünyayı kuşatan Starlink ve 5G’ye övgüler diziyor birileri Sanayi 4.0 illüzyonuna aldanıp. Hem de bu yalana en çok inanan, şuuraltında bilim ve teknoloji, sanayi konusunda bastırılmış duygular taşıyan bizim muhafazakar, tatlı su Müslümanları.
Great Reset gibi para ve tanrıyı tedavülden kaldırma iddiası ile yola çıkan, “biyolojik insan” türünün son örnekleri olduğumuzu söyleyen, insanın evrim sürecinde Tanrı olma yolunda olduğunu ve yeni Siborg kuşağının cenneti yeryüzünde inşa edeceğini savunan bu akıl(sızlık) nasıl da insanlığı bu kadar kolay teslim aldı.
Ukrayna süreci de bunun dışında değil.
Great Reset’e, ulus devlet sürecinin ötesinde yeni bir sürece karşı çıkarken, aslında ben 1948 Westefalya’da sömürgelerle semiren derebeyler ve sömürge imparatorluğunun inşasında temel motivasyon aracı olan Vatikan’ın Tapınakçılarının inşa ettikleri “ulus devlet” sürecini” de reddedenlerdeniz.
Bu sürecin inşasına giden yolda kendi aralarında 100 yıl savaştılar. 1648 göreceli barış sürecinden sonra, ırk/kan, toprak, dil, kültür örgüsüne dayalı yeni bir ulusal devlet ve düzen inşa edilse de, ardından kiliseden bağını kurtaran laikler yanında kendi kilisesini kuranlar da oldu.
1789 Fransız devriminden sonra modern ulus devlet sürecinin şekillenmesinde 1. Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı, soğuk savaşın ardından bugünlere geldik. Şimdi birileri dünya nüfusunu 500 milyona indirme projesini görüp, adeta ölümü görüp hastalığa razı oluyor. Oysa ulus devletler Kızılderililerin kanları, kara derililerin gözyaşları, sarı ırkın alın terleri üzerine inşa edilmişti. Bugünkü batının refah ve mutluluğunun arkasındaki itici güç bu.
Bu oyun sonucu ABD yeşil doların illüzyonu ile dünyanın en zengin ülkesi oldu. Rusya, Kanada, Avustralya bu kadar büyük toprakların sahibi oldu.
Dünya nüfusunun yarısı Hind ve Çin coğrafyasına hapsedildi. Para, nüfus ve toprak gayri adil şekilde pay edildi. Uluslararası düzenin koruyucusu BM ve BMGK da öyle.
Kardeşler, kibriti gözünüze çok yaklaştırırsanız, arkasında bir ormanı kaybedersiniz. Erdoğan’a dün “Hamam Böceği” diyen bir şaklabandan bir politikacı üretip, bir komedyenden post modern bir tiyatroda trajik bir rol vererek, ondan ağlamasını, ağlatmasını, aynı zamanda bir kahramanlık destanı yazmasını(!) istiyorlar. Adam iyi oynuyor(!).
Ukrayna nasıl kuruldu, sonra nasıl bir yol izledi. Lenin dönemi, Stalin dönemi, SSCB’nin dağılmasından sonra ne oldu?
Ukrayna aslında Rus Yahudilerinin yoğun olduğu, kurgulanmış bir sanayi bölgesi. Karadeniz’de önemli bir bölgede. Rusya’nın Karadeniz sınırının yarısı Ukrayna’nın. Arada Kırım var. AB ve NATO sadece Ukrayna’yı değil, Batı Karadeniz’i zaten aldı, şimdi Gürcistan ve Ermenistan’ı da istiyor.
Daha doğrusu Karadeniz’i istiyor.
Hatırlayalım; ABD ile Yunanistan 5 Ekim 2019 tarihinde, 1990 yılında imzalanmış olan Karşılıklı Savunma ve İşbirliği Antlaşması’na ek ve eş değerde bir protokol imzaladı, yani tam da CoVID’19 sürecinde. Ekim 2021’de ABDYunanistan savunma işbirliği anlaşması yenilendi. ABD Yunanistan’a ortak askeri tatbikat bahanesi ile kara, hava ve deniz kuvvetleri sevk etmeye başladı.
Erdoğan, bu süreçle ilgili olarak 11 Kasım 2021’de “Yunanistan bir ABD üssü haline gelmiştir” dedi. Bu konuda NATO müttefikimiz olan ABD ve Yunanistan’dan bir açıklama, bilgilendirme gelmedi.
16 Kasım 2021 tarihli gazetelerde, “Defender Europe 2021 tatbikatı çerçevesinde Dedeağaç’a 145 helikopter, 1800 zırhlı araç ve 20 bin asker konuşlandıran ABD, yenilenen askeri iş birliği anlaşması ile de Türkiye sınırındaki Dedeağaç Üssü ve Girit Adası’ndaki Suda Üssü başta olmak üzere Yunanistan’daki askeri varlığını genişletme hakkını elde etti” diye yazıyor ve gazeteciler bunun Türkiye’ye karşı bir kuşatma, gözdağı anlamına geldiğini yazıyordu.
Aslında ABD bir yandan Japon denizinde, ASEAN bölgesinde, Basra ve Aden körfezlerinde, Doğu Akdeniz’de ve Ege’de askeri varlığını sürekli artırıyordu.
Hatta, zaman içinde Ukrayna’yı gösterip, fiilen Girit’ten bütün Egeyi ve Ege ile Adriyatik arasındaki bölgeyi, Baltık denizine kadar olan Balkanlar’ın büyük bölümünü, NATO şapkası ile fiilen işgal etti.
Niye görmüyorsunuz?
ABD Rusya’yı bir yandan batıda tutmak istiyor ki, Çin’e karşı operasyon sırasında Rusya köşeye sıkışsın.
ABD aslında sadece bunu istemiyor, Rusya’da rejim yönetim ve sınır değişikliği istiyor. Kendine bağlı yeni bir yapı istiyor. Bu arada Balkanları fiilen işgal etmenin yanında, Rusya’nın enerji koridorunu kontrol ederek hem AB’yi, hem de Rusya’yı krize sokuyor.
ABD burada krizi bitirmek için değil, kontrollü bir krizi sürdürmek için bulunuyor. Rusya Ukrayna’nın bir bölümünü işgal etsin ki, kendine Rusya’yı bahane ederek ülkeye girsin ve burada Rusya’nın sınırında egemen bir üs kursun dahası Karadeniz’de serbest dolaşım hakkı elde etsin.
İngiltere bu oyuna mesafeli duruyor. Rusya, ABD, Çin, Hindistan ve AB ülkeleri ne kadar birbirini zayıflatır, kriz yaşarsa, çatışma sonrası kendisi güçlü bir aktör olarak “Peace Maker” şapkası ile ortaya çıksın.
Bu denklemde kim kazanırsa kazansın, kim kaybederse kaybetsin, herkese eşit mesafede durmaya çalışan Türkiye o ölçüde kaybeden tarafta olacak. Ama kimse kazancına ortak etmeyecek.
Zaten bu çatışmaya giren kimse kazanmayacak. Kriz erken biterse bir kanat kazanacak ve bölge devletlerine kendi çözümünü dayatacak, kriz uzun sürerse herkes kaybedecek ve tabii Türkiye de.
Yani anlayacağınız zor döneme giriyoruz ve bunun, ekonomik, siyasi, toplumsal sonuçları olacak. Ben Allah’ın ipine tutunalım derim. O zaman da cahillik etmememiz, zalimlerden olmamamız, zalimlerden yana da olmamamız, işi ehline vermemiz, etrafımızdaki müfsit kişilerden uzak durup, Allah’ın yardımını celbedecek kişilerle birlikte hareket etmemiz gerekiyor.
Halimiz, bölgenin ve dünyanın hali hiç iyi değil. İnsanların korku ve öfkeleri akıllarından ve cesaretlerinden büyük. Ve taraflar çok acımasız. Allah bu insanı birbirinin başına musallat ederek belki de mazlumların akıllarını başlarına toplamaları için onlara bir fırsat sunuyordur. Bu tarafların herhangi birinin tek başına ya da ittifak ettikleri ile birlikte güçlü bir şekilde bu işten çıktıklarını düşünün, durum bugünden de kötü olur. Gelen günler, geçen günleri aratır.
Ukrayna krizinde sadece ABD, AB, Çin, SSCB yok. İsrail de var.
Hindistan bu denklemde Çin’e karşı ABD ve İngiltere’den yana taraf. İngiltere ayrı bir hesap peşinde ve bu gruba dahil. Yani 7’li bir çeteden söz ediyorum.
Sahi, eğer Detroit ABD’den ayrılıp Rusya ile ittifak kuracak olsa ABD ne yapardı!?. ABD’nin Kore’de ya da Vietnam’da ne işi vardı. Afganistan’da ve Irak’taki rolü ve icraatları nelerdi.
Aslında kimsenin Ukrayna ve halkını düşündüğü yok. Bunların hesapları başka. Bu arada AB ülkelerinin mültecilere bakışındaki farkı görüyorsunuz değil mi! Kimden yana mı olacaksınız!
Oyun’u gör, tercihini ona göre yap! Kim kimdir bilmek isterseniz, kim kiminle beraber, sözleri ve işleri kimin hesabı ile örtüşüyor ona bakın.
OYUN’u görmeden OY’unuzu belirlemeyin. Zira defi mazarrat, celbi menafiden evladır.
Selâm ve dua ile. Abdurrahman Dilipak/Yeniakit