İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul'da kar kaosu yaşanırken balık lokantasına gitti. İmamoğlu'nun 48 bin liralık balık ziyafeti tepki çekerken, sanat ve siyaset camiasından bazı kesimler görüntülerin sahte olduğunu iddia ederek İBB Başkanı'na sahip çıkmaya çalıştı.
Ancak gerçek kısa sürede ortaya çıktı. İmamoğlu kendini, "Yediğim yemek karla mücadele kadar önemli" diyerek savundu. İstanbullular yollarda mahsur kalırken İngiliz Büyükelçiyle yapılan balık sefasına muhalif kesimden tepki gösterenler de oldu.
Mahmut Övür'ün, "İmamoğlu, Kemalcileri sevindirdi" başlıklı yazısı şöyle:
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibi yine şaşırtmadı. Kar yağacağı biliniyordu ve o da buna rağmen İstanbul'u ve İstanbulluları kar ve fırtınayla baş başa bırakıp İngiliz Büyükelçi Dominick Chilcott ile Kahraman'da kalkan balığı ciğeri yemeyi tercih etti.
Kalkanı biliriz de ciğerini ilk kez duydum. Tabii antrikot üzerinden siyaset yapan birinin kalkan ciğeri yemesini de İstanbullular bir yere yazsın.
Bu arada sözcüsü Murat Ongun da dünyanın en pahalı şehri Cenevre'de kayak yapıyormuş...
Ekrem İmamoğlu'nun balıkçı restoranında çekilen fotoğrafı.
Bu fotoğrafın ortaya çıkması doğal olarak tepkilere yol açtı ve eleştirildi.
Ancak o süreçte bambaşka bir şey daha yaşandı. Bu da, İstanbul'un kara teslim olmasından çok daha vahim bir durumdu
Sık sık yalan siyasetinden, siyasetin paçozlaşmasından söz ediyoruz. Ama bu kez paçozlaşmayı da aşan vahim bir durum var. Bir anlamda Aziz Nesin'in o ünlü karakteri Zübük'ü hatırlatan bir "Zübükleşme" siyasetten sanatta her yana sıçramış durumda.
Bırakın İmamoğlu ve sözcüsü Murat Ongun'un aceleyle ve pişkince yaptıkları savunmaları, asıl problem onlara destek veren sosyolojide... Sanki Muharrem İnce'nin söylediği şizofrenik durum daha da derinleşmiş gibi...
O gece önce şöyle bir şey oldu. İmamoğlu'nun balıkçıda olduğunu gösteren bir fotoğraf yayınlandı. Yayınlayanlar bile temkinliydi ama karşı çıkanların öfkesi inanılmazdı. En insaflısı "yalan" diye ortaya çıktı ve ağzına geleni söyledi. Kimse doğru olacağına inanmadı.
İmamoğlu'nun bağlı olduğu CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun bile kendi belediye başkanının nerede olduğunu bilmeden şöyle diyordu:
"Bu saf kötülük, zavallı bir twitten ibaret! Fotoğrafın eski olduğunu bile bile insanların algılarını yalana yanlışa çekme çabası acziyetinizi gösterdi yine. Birazcık utanıp, sıkılıp özür dileyecek misiniz?"
Kendisi "birazcık utanıp, sıkılıp" özür diledi mi bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla yaptığı tek şey tweet'ini silmekti.
Hadi diyelim Seyit Torun bir siyasetçi olarak yalana sarıldı ve belediye başkanını sahiplendi.
Peki, Türkiye'nin "çağdaş" sanatçılarına, gazetecilerine ne oluyor?
Sadece ünlü piyanist Fazıl Say örneğine bakın. Yalana inandığı yetmiyormuş gibi bir de alaycı bir dille büyük laflar ediyor:
"Belediye başkanımız İmamoğlu'nun dün gece bir restoranda görüldüğü yanlış haberdir. İşin gerçeği şudur; bu 4 kişi dün bütün gece diskoda çılgınlar gibi dans etmiş ve içmiş eğlenmiştir. Fotoğrafı çeken kişi de Devlet Bahçeli'dir. Salvador Dali'nin de selamları var."
Bugün sanatçıları bile böylesine yalanları savunmaya iten ve kirleten bir siyasi kültür var ve bunun müsebbibi de siyaset yerine küfür üreten muhalefettir.
Türkiye, öyle veya böyle doğal felaketlerle baş edebilir ama muhalefeti ve ona destek veren sanat ve medya dünyasını kuşatan nefret söylemiyle baş etmek hiç kolay değil. Asıl sorunumuz bu...
Bu tablodan Türkiye'nin memnun olmadığı çok açık... Ama memnun olanlar da var: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve parti içindeki Kemalciler... İngiliz desteği yeter mi bilemem ama artık Ekremciler'in işi zor.
Kaynak: Sabah Gazetesi