Müslümanlar kendi içinde savaşacak” sözü, “Savaş İslam'ın kalbine yerleşecek” sözü, “İslam iç savaşı” söylemi nasıl da adım adım gerçekleştiriliyor.
Coğrafyamıza yönelen paylaşım şehir şehir, bölge bölge, ülke ülke yayılırken, bu coğrafyanın ülkeleri, yönetimleri, kendi doğrularına, ülkelerinin çıkarlarına göre hareket ettiklerini sanarak aslında bu büyük paylaşımın önünü açtıklarının farkında bile değiller. Dışarıdan gelen istila dalgaları bölgenin zaafları üzerinden gerekçeler üretirken, bu coğrafyadaki ülkelerin ihtirasları, yayılma hayalleri kimlik savaşları üzerinden gerekçe üretiyor.
Geçmişe ve bugüne takılıp kalmak yerine, bir adım sonrasını, bir yıl sonrasını, on yıl sonrasını öngöremiyorsak, hepimiz bu çatışmaların, cepheleşmenin kurbanları olacağız.
İki yıl içinde Basra Körfezi karıştığında, hemen ardından Suudi Arabistan savaşla yüzleştiğinde, Türkiye hem Doğu'dan hem de Batı'dan gelen tazyiklerle sarsıldığında aynı şaşkınlığı yaşayacağız. Müslüman coğrafyanın en büyük zaafı siyasi öngörüsüzlüğü, basiretsizliğidir. Bazı ülkelerin en büyük ihaneti, coğrafyamıza yönelen yüzyıllık istila hesaplarının arkasına gizlenip, bu çirkinlikten pay kapma ahlaksızlığıdır.
Coğrafyanın başına ne gelmişse ülkelerin yönetimleri yüzünden gelmiştir. Bu uğursuz ayrışma, çözülme ve çatışma rüzgarlarını tersine çeviremediğimiz müddetçe her birkaç yıl içinde bir ülke daha parçalanacaktır. Suriye bu yüzden küresel bir savaştır. Asla rejim-muhalefet savaşı değildir. Sadece bölgesel bir savaş da değildir. Bölgesel olsaydı sadece bölge ülkelerinin müdahalesiyle sınırlı olurdu, Rusya bütün askeri gücü ile burada yer almazdı.
Suriye savaşı bittiği anda, o uğursuz dalgalar Basra Körfezi'ne yönelecek, Körfez ülkeleri çok ciddi bir İran tehdidiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Savaşın Körfez'e yerleşmesi ise İran-S. Arabistan savaşı demektir. Tahran'ın nihai hesaplaşmasının Riyad yönetimiyle olacağına, belki İran tanklarının Kabe kapılarına dayanacağına inanıyorum. İşte size İslam iç savaşı dedikleri büyük felaket!
Şii Hilali değil, Fars yayılma haritası..
Her ne kadar Batı müdahalesi, ABD işgalleri olsa da coğrafyadaki savaşların asıl sebebinin Arap-Fars savaşı olduğuna inanıyorum. 1991 Körfez Savaşı'ndan başlayın, 2003 Irak işgaline ve bugünkü Suriye savaşına kadar hepsi Arap-Fars savaşıdır. Irak'ın işgali, ülkenin İran'a teslim edilmesiyle sonuçlanmıştır. Suriye'de Rus-İran işgali başarılı olursa Akdeniz'e kadar bütün bölge Tahran'ın denetimine geçecektir.
Dikkat edin; Arap-Fars sınırı önceleri İran-Irak sınırıydı. Ardından Irak-Suriye sınırına geriledi. Suriye işgali başarılı olursa Arap dünyası Akdeniz'e kadar geriletilecektir. Bütün bunlar İran'ın yayılma alanını da genişletiyor olacaktır. Ardından Lübnan tam anlamıyla İran denetimine girecektir.
Kuveyt'ten Katar'a kadar çok ciddi bir İran baskısı hissedeceğiz. Bu, bir süre sonra bu ülkelerin istikrarsızlaşmasıyla sonuçlanacaktır. Tahran'ın kontrolündeki Bağdat, belki ikinci kez ama bu sefer İran adına Kuveyt'e yönelecektir.
1979 İran devrimi ömrünü tamamlamış, yerine Fars yayılmacılığı ikame edilmiştir. Bütün bu savaşlar, Tahran'ın nüfuz alanını genişleten gelişmeler hep Fars yayılmacılığının uzantısıdır. Şiiliği bir kimlik olarak bu yayılma haritasının siyasi söylemi olarak kullanan Tahran yönetiminin bütün hesapları jeopolitiktir. Pakistan'dan Lübnan'a, Yemen'e kadar yayılan İran etkisi, bir Şii yayılmasından çok bir Fars yayılmasıdır.
Tahran'ın Türkiye'nin güneyinde ne işi var?
İran'ın Rusya ve Çin ile geliştirdiği ortaklıklar, son olarak Moskova'yı Suriye'ye yerleştirip onu bütün Müslüman dünyanın karşısına dikip kendisi için bir kalkana dönüştürmesi, Suriye halkını Rusya'nın eliyle dövmesi akıllıca bir stratejidir.
Yine İran'ın PKK ve PYD'ye Rusya üzerinden destek verip kendini gizlemeye çalışması da oldukça zekice görünmektedir. Türkiye'yi Suriye'den uzak tutmak için iki strateji izlenmektedir: PYD üzerinden Kuzey Suriye Koridoru ve PKK üzerinden Türkiye içindeki şehir işgalleri. Bunların ikisinde de İran bir şekilde yer almaktadır. Kuzey Suriye'deki İran varlığı, Yemen'deki İran varlığına benziyor. Oradaki Zeydiler üzerinden Kızıldeniz'e açılmaya çalışan, S. Arabistan'ın güneyine yerleşmeye çalışan, bu yüzden de savaşa neden olan Tahran, Suriye üzerinden de Akdeniz'e ulaşmaya çalışmaktadır.
Tahran'ın S. Arabistan'ın hemen dibinde ne işi olabilir? Tahran Türkiye'nin güneyine, sınırın sıfır noktasına neden yerleşmeye çalışır? Kendini Rusya'nın arkasına gizleyip güneyden Türkiye'yi neden vurur? Yine Tahran, yörüngesine girmeyen Mesut Barzani'yi neden hedef alır? Neden Türkiye'ye yakın duran herkes İran'ın hedefi haline gelir? Karadeniz-Doğu Anadolu hattında PKK'yı ve diğer örgütleri kim harekete geçirir?
Mesele idamlar değil, büyük savaşa hazırlık
Mesele idam kararları değildir. S. Arabistan da İran da her yıl çok sayıda insanı idam etmektedir. Tahran Sünni kökenlileri idam ederken kimlik hesabı yapılmaz ama Riyad Şii din adamını idam edince neden kimlik meselesi olarak görülür? Riyad'ın idam ettiği 47 kişiden 45'i Sünni kökenlidir ve ona niye bir şey söylenmez? Çünkü İran, S. Arabistan'ın Doğu bölgesindeki, petrol zengini alanlardaki Şiileri harekete geçirip Riyad'ı istikrarsızlaştırmak istemektedir.
İran ve Rusya'nın Kuzey Suriye'ye yönelik saldırıları, Türkiye'ye felç etmeye dönüktür. Ankara'nın Arap/İslam dünyasıyla bütün bağlantıları kesmeye, daha sonra başlayacak Basra Körfezi savaşlarında Türkiye'yi hareketsiz bırakmaya dönüktür. Bu, Türkiye'yi boğmaya dönük bir çabadır. Hemen ardından PKK/PYD üzerinden hem güneyden hem doğudan çok daha kapsamlı saldırılar gelecektir. Arkasında yine aynı ülkeler olacaktır.
Yeni Pers imparatorluğu
Rusya, kendi heveslerini Tahran'ın Fars yayılma hırsıyla birleştirip Müslüman dünyanın ezici çoğunluğunu kaybetti. İran, son birkaç yılda Müslüman ülkelerdeki sempatisini neredeyse yok etti. Dahası, aşırı silahlanmanın, Batı ile ilişkileri yumuşatmanın verdiği rahatlıkla bir tür emperyal güç, tehdit haline geldi. Her ne kadar Şiileri bir nüfuz gücü gibi kullansa da bir süre sonra Tahran'ın asıl derdinin Şiiler olmadığı, yeni bir Pers imparatorluğu macerası olduğu anlaşılacaktır.
Ve bu durum, Azeriler gibi, İran'daki Kürtleri, Arapları, Türkmenleri de rahatsız edecektir. Bölgede her ülkenin içişlerine bir şekilde karışan İran'ın etnik zaaflarının birçok ülkeden daha kırılgan olduğu bilinmektedir.
İran bu bölgelerden çekilmeli
Açık söyleyeyim; İran-Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler çok daha kötüye gidecek. S. Arabistan ve Körfez ülkelerine yönelik tehdit arttıkça Ürdün, Mısır ve Kuzey Afrika ülkeleri de İran karşıtı bir tavır alacaktır.
İran; Yemen'den çekilmezse, Suriye'den çekilmezse, Türkiye'nin güney sınırlarından çekilmezse, Basra Körfezi'ni tehdit etmekten vazgeçmezse, bu savaş önlenemez hale gelecektir.
Türkiye; Şii-Sünni savaşı adıyla servis edilen bu bölgesel savaşın kapılarını kapatacak güçte tek ülkedir. Kimlikler üzerinden başlatılacak bir savaşı önlemek için azami çaba göstermelidir. Ama Türkiye, Suriye ve güney ilçelerimizdeki “iç işgal”in arkasındaki güçlerin kimler olduğunu da asla unutmamalıdır.
Tanklar Kabe'ye dayanmadan..
Son bir yıldır, hep bu büyük kapışmanın alt yapısının hazırlandığına dair endişelerimi paylaştım. Adım adım bir felaketin geldiğini görüyoruz çünkü. Acil bir müdahale yapılamazsa, S. Arabistan ve Körfez ülkelerinin de Suriyeleşeceğini, bütün kutsalların ayaklar altına alınacağını, Türkiye'nin de bu büyük felaketten ağır yaralar alacağını düşünüyorum.
Evet, yüz yıl sonra bölgenin haritası yeniden çiziliyor. Bu haritaya müdahil olamazsak Anadolu'nun haritası da yeniden çizilecektir. Ve bu harita, bizim basiretsizliklerimiz üzerinden çiziliyor.
Bugün idamlar üzerinden izlediğimiz gerilim, Suriye üzerinden izlediğimiz sıcak savaş, yarın bütün bölgenin iki cepheye bölünmesiyle, İran-S. Arabistan savaşıyla devam edecektir. Tahran hem Körfez ülkelerini hem de S. Arabistan'a bir şekilde vuracaktır. İşte o zaman bütün ülkeler bu savaşın içinde olacaktır.
Tanklar Kabe'ye dayanmadan yapacağımız çok şey var. Yeter ki, işin vahametini kavrayalım…