28 Ekim 1998 tarihli Milliyet gazetesi Cumhuriyetin 75. yıldönümü kutlamalarına bir gün kala 28 Şubat’ı selamlayan şu manşetle çıkmıştı:
“İşte Ata’nın büyüklüğü: Düşmanı bile O’nu Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi.”
Hemen altında Mustafa Kemal ve Bayan Venizelos’u kol kola girmiş vaziyette ve yanında kocasını gösteren bir fotoğraf ve altında şu ibare okunuyordu:
“Venizelos, Mustafa Kemal’e karşı savaşı kaybettikten sonra Türklerle barış için Atatürk’le kol kola girdi.”
Yalnız fotoğrafın bize göre sol tarafının kesildiği dikkat çekiyor. Bay Venizelos’un kolunda bir el var ama elin sahibi uçurulmuş. Kim o elin sahibi? Ve neden uçurulmuştur?
Siz o resimden ve Venizelos’un kolundan uçurulmuş bayanı merak ededurun, ben haberi yazan Nedim Şener’in hazırladığı spotlardan birini aktarayım ki tam olsun:
“Venizelos’un tarihi mektubu: Milliyet, Cumhuriyet’in 75. yıldönümünde, arşivlerde kalan tarihi belgeyi kamuoyunun dikkatine sunuyor. Belge, Yunanistan Başbakanı Venizelos’un 12 Ocak 1934’te Nobel Barış Ödülü Komitesi’ne yazdığı ve Ata’yı ödüle aday gösterdiği mektup.”
Peki, muhtevası neymiş? Diğer spotta şu açıklama yer alıyor:
“Devleti gerçek olarak laikleştirdi: Büyük devrimci Mustafa Kemal’in atılımıyla Sultanların mutlakiyetçi rejimi devrildi, devlet gerçek olarak laikleşti. Bir ulus çağdaş uygarlık düzeyine erişme azmiyle gelişmeye koştu.”
Venizelos adaylık mektubunu yazma gerekçesini şöyle açıklamış Milliyet’e göre:
“Gerçekten barış istedikleri takdirde en büyük farklılıkların böldüğü halklar arasında bile anlaşmaya örnek olabilecek bu barışın yaratılmasının değerli katkılarına borçlu olunan insan (bozuk cümle aynen Milliyet’ten MA) Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Mustafa Kemal’dir.”
Doğrusu 28 Şubat sürecindeki 75. yıl kutlamalarına yakışan bir haber deyip geçebilirdik. Ancak mektup meselesi üzerinde biraz daha duralım, zira mühim noktaları içeriyor.
Venizelos bu mektubu neden yazdı?
1930 yılında Ankara’ya gelerek anlaşmalar imzalayan Yunan Başbakanı Venizelos, İzmir’in ve Anadolu’nun kanlı işgalini başlatmış olup Lozan’da perde arkasındadır, şimdi de barışın sözcüsü olmaya soyunmuştur. Ne var ki 1933 yılında koltuğunu Çaldaris’e kaptırır. En son 6 Mart 1933’te başbakandır. Sade bir vatandaş olsa da 29 Ekim 1933’teki 10. yıl kutlamalarına özel olarak davet edilir. M. Kemal Paşa’yı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteren mektubu yazdığı sırada ise başbakan olmayıp darbe hazırlıkları içindedir.
Fransızca kaleme alınan mektupta “Yedi asra yakın bir süre zarfında Yakın Doğu ve Orta Avrupa’nın büyük bir kısmı kanlı mücadelelere sahne olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve sultanların mutlakiyetçi idareleri bunun başlıca amiliydi” denilerek Osmanlı’yı hedefine koyan Venizelos bundan sonra Haç ile Hilal kavgasına değinir ve Osmanlı İmparatorluğu ayakta durduğu sürece bu kavganın bitmeyeceğini ve bunun tehlikeli olduğunu belirtir.
Ardından asıl meramını şöyle ifade eder: “Mustafa Kemal Paşa’nın düşmanlarına karşı yaptığı milli harekâtın galibiyetle sonuçlanmasını müteakip 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, bu istikrarsız duruma son verdi. Bir milletin hayatında bu kadar kısa bir süre içinde böylesine köklü bir değişme nadir vuku bulmuştur. Teokratik (şer’î) bir rejim içinde yaşayan, din ile hukuk kavramlarının birbirine karıştığı çökme yolundaki bir imparatorluğun yerini güç ve hayat dolu modern ve milli bir devlet almıştır. Büyük devrimci Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı hızla mutlakiyetçi sultanlar rejimi yıkılmış ve gerçekten laik bir devlet kurulmuştur.”
Venizelos Türkiye’nin tamamen çağdaş medeniyetin önünde yer almak için şevkle ilerleme yolunda bir atılım yaptığını söyledikten sonra “Türkiye yabancı unsurlarla meskûn vilâyetlerini terk etmek hususunda tereddüt etmemiş ve antlaşmalarda belirtildiği üzere kendi millî sınırları ile samimi şekilde yetinerek Yakın Doğu’da barışın gerçek bir savunucusu olmuştur” deyip sözü YunanistanTürkiye münasebetlerine getirir:
“Kanlı mücadeleler nedeniyle uzun yıllar Türkiye ile düşman durumunda kalan biz Yunanlılar, Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini alan bu ülkede vuku bulan bu köklü değişikliğin etkilerini duyan ilk kimseler olduk. Anadolu faciasının hemen akabinde kendini yenileyen Türkiye’ye bir anlaşma fırsatı görerek elimizi uzattık. O, bu uzanan eli samimiyetle kabul etti. Ciddi anlaşmazlıklarla ayrılmış olan milletlerle samimi bir barış örneği veren bu yakınlaşmadan sadece iki ülke için olduğu kadar Yakın Doğu barışı için de yararlı sonuçlar doğmuştur.”
“Türkiye’de o kadar kan döktüğümüz halde Türkler buna aldırmadan bizimle barış yaptı” diyen Venizelos “Barışın medyun olduğu bu kıymetli katkının sahibi kişi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’dır. Bu nedenle 1930 yılında Yunan Hükümet Başkanı sıfatı ile ben TürkYunan Paktı’nın imzası ile Yakın Doğu’da barışa doğru yeni bir devir başlarken, Mustafa Kemal Paşa’yı Yüksek Nobel Barış Ödülü için aday göstermekle şeref kazanırım” diyerek gerekçesiyle adayının ismini beyan eder.
Zafer Çakmak, Erdem dergisi https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/670789
Eğer Yunanistan 1934 yılında Ortak Sınır Savunması teklifimizi kabul etmiş olsaydı…
“1933’de Türkiye ile Yunanistan arasında Ortak sınır savunması fikri ortaya atıldı. Bu konu ile ilgili Protokol 4 Kasım 1934’te Ankara’da parafe edildi. Yunan Savunma Bakanı Kondilis, anlaşmayı sabote ettiği için onaylanmayarak rafa kaldırıldı. 19 Aralık 1939’da Yunan Genelkurmayı, hükümete bir rapor vererek, anlaşmanın raftan indirilerek ivedilikle gündeme getirilmesini istedi.
Avrupa’yı kara savaş bulutlarının sardığı o günlerde Ankara, Atina’nın bu geç kalmış “Ortak Savunma” teklifini kabul etmedi. Eğer Yunanistan, 1934’den beri sürüncemede bıraktığı bu anlaşmayı onaylamış olsaydı, Türkiye görevlerini yerine getirmek için, İkinci Dünya Savaşı’nın içine sürüklenecekti.”
(Cem Başar, Yunan Oyunu: TürkYunan İlişkilerinin Gerçek Yüzü, V Yayıncılık, İstanbul, 1988, s. 118.)
Peki, gerçekten de Yunanistan bizim teklif ettiğimiz Ortak Savunma Anlaşmasını kabul etseydi Hitler’e karşı savaşa mı girecektik?
Bu durumda iyi ki Yunanlar kabul etmedi diyesi geliyor insanın ve aksini düşünmek bile istemiyor.
Acemilik ve çarpıtma diz boyu.
Milliyet’in yukarıda aktardığımız spotundaki mektubun kötü bir Türkçeyle çevrilmiş “bu barışın yaratılmasının değerli katkılarına borçlu olunan insan Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Mustafa Kemal’dir” kulağı tersten gösteren cümlesinin Damla Demirözü’nün kitabında “Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa bu barışa değerli katkılarda bulunmuştur” diye daha düz, resmi bir yayın olan Erdem dergisinde ise “Barışın medyun olduğu bu kıymetli katkının sahibi kişi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’dır” diye daha anlaşılır çevrilmesi mümkündü.
Lakin büyük bir gazetenin Fransızca bir cümleyi Türkçeye doğru dürüst çevirememesi şimdi göstereceğimiz tahrifat yanında hafif kalır.
Damla Demirözü AtatürkVenizelos Dönemi TürkiyeYunanistan İlişkileri alt başlığını taşıyan Savaştan Barışa Giden Yol adlı kitabında (İletişim: 2007, s 169170) Venizelos’un mektubunu işgüzarlık yapıp kırparak yayınlamış. Kırptığı cümlelerden biri şu:
“Osmanlı İmparatorluğu ve sultanların mutlakiyetçi idareleri bunun başlıca amili idi.”
Neden çıkartıyorsun mektuptan bu cümleyi Damla hanım? Adam diyor ki: Asıl dert Osmanlı idi. O gittikten sonra biz dost olduk.
Manayı bozmaya ne hakkın var?
Sonra benzer bir başka cümleyi daha uçurmuş. Şunu:
“Milletlerce yapılan isyanlar, Osmanlı İmparatorluğu sultanların idaresinde kaldığı sürece devamlı tehlike kaynağı teşkil eden bir durum husule getiriyordu.”
Osmanlı kaldığı sürece isyanlar devam etti. Yorgan gitti, kavga bitti diyor açıkça. Daha ne desin? Sözde akademik bir yayında bu makaslama tavrı çok ayıp olmuyor mu?
Ah bu akademyanın kirli günahları! Onları temizlemek Atsız’dan mülhem Türkiye’de bir sabun buhranını göze almadan mümkün olmayacaktır.
Mustafa Armağan/Yeniakit