Ve verilen süre doldu. Süre dolmadan TSK ağır bir saldırı aldı. Ve rejim bu saldırı öncesi ve sonrası ağır bir kayıp verdi. Ben bunların hiçbirinin tesadüfi olmadığını düşünüyorum. Ankara’nın kararlı tutumu ve sınırların açılması kartı batıyı telaşlandırdı. BM, NATO, Rusya ve ABD “eli ayağı boş değil, tuttukları iş değil” misali oyalama taktiklerine devam ediyorlar. Öte yandan cin şişeden çıktı. Daha önce verilen sözlerden sonra yeni sözlerin de bir değeri yok. Somut adımlar içinse görmek gerek.
Suriye’de geri adım olmaz. Geri adım atarsanız çatışmayı önce sınırımıza, sonra içeriye taşırsınız. Bulunduğumuz noktada da duramayız. Daha ileriye gitmemiz ve bulunduğumuz bölgenin etrafını da temizlememiz gerek. Onun için Halep’te kontrolün sağlanması ve güvenli hale getirilmesi gerek.
Yeni bir saldırıda hedef Şam olmalıdır. Hem sivillerin güvenliği, hem de Türkiye’nin güvenliği için bu şart.Türkiye bu konudaki kararlılığını Suriye’nin sınırı olan ülkelere, Rusya, ABD, İngiltere, Fransa ile birlikte BM, İİT, Avrupa Birliği, Arap Birliği, D8 ülkelerine, NATO’ya bildirmesi gerekir.
Türkiye kendi kararını kendi başına uygulama kabiliyetine sahip bir ülkedir.
Türkiye, batıya göç edecek bölge halkı için bir bariyer olmamalıdır. Batı bu konuda samimi ve dürüst davranmamıştır. Verilen sözler tutulmamıştır.
15 Temmuz’un, 28 Şubat’ın, 12 Eylül’ün ve diğer darbelerin arkasındaki ülkelerle, terörün arkasındaki ülkelerle aramızda derin bir güven krizi vardır ve bu kriz bölge politikasındaki pratiklerde de devam etmektedir.
Batılı ya da bölge dışı devletler bölgede krizi sona erdirmek için değil, krizi sürekli kılmak için vardır. Bölgedeki varlıkları krizin varlığına bağlı olduğu için de “kontrollü” bir şekilde sürdürülebilir bir kriz politikası uygulamaktadırlar.
Gelinen noktada görünen o ki ne ABD, ne Rusya, ne İngiltere, ne AB, ne NATO’nun ve bunların tetikçisi, işbirlikçisi ülkelerin ipi ile bu işe girilmez. Bu konuda tek tutunacağız ip “Allah’ın ipi / Hablullah” olacaktır.
Her zamankinden daha akıllı, daha dürüst ve daha cesur olmak zorundayız.
Şunu görelim ve bilelim: Bundan sonra bölgede ve Türkiye’de, kendi iç işlerimizde hiçbir şey eskisi gibi olmamalı. Bu olay yeni bir başlangıç olmalı. “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal”. Böyle devam edemeyiz. “Dere geçilirken at değiştirilmez” ama “topal beygir’le de dereye girilmez!”. Ahlaki zaafı olanlar, menfaatleri peşinde koşanlar, tehdit ve şantaja açık işlere bulaşanlar her an saf değiştirebilirler ve yalan ve iftiraya başvurabilirler. Brutus’ler bunlar arasında çoktur. Asker, siyasetçi, bürokrat, iş adamı, çıkarları dini makamlarından önce gelen kanaat önderleri farketmez.
Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerin izleyecekleri yol belli!
Evet, biz kendi kardeşlerimize meseleyi doğru anlatıp, kendi aramızda müttehid olmamız gerekir. Onların dua ve yardımlarına muhtacız. Yeryüzündeki bütün mazlumlar ve erdemli insanların insaf ve vicdanlarına hitap ederek kendi haklılığımızı anlatmamız ve onların desteklerini talep etmeliyiz. Ve aynı şekilde yeryüzünde değer üreten ve başkalarının temel haklarına yönelik tehdit oluşturmayan herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar kurmak için onlara içinde bulunduğumuz ahval ve şeraiti efradına cami, ağyarına mani bir dille anlatıp, en azından bize karşı propagandalara inanmamalarını sağlamalıyız. Bu kibirli ve meydan okuyucu bir dil olmamalı. Yoksa insanlar bizden uzaklaşır. Meydan okumadan da, kararlı ve cesur bir dil kullanabiliriz. Bir şeyi hikmet ve güzel sözle anlatmak daha iyidir. Bu anlamda bizim İsrail’de, Rusya’da, ABD’de İngiltere’de AB ülkelerinde de destekçilerimiz olacaktır.
Bu işin iç siyasette ve piyasada bir karşılığı olacak. Kimse mezar soygunculuğuna soyunmasın.. Esnaf, işadamı birileri daralacak ekonomiden zarar görecektir. Dürüst işadamlarının borçları konusunda anlayış ve kolaylık gösterilmesi gerekir. Kamu alacakları ile kamu borçlarının bir havuzda toplanarak bir regülasyon ve oryantasyon sağlanması piyasaları rahatlatabilir.
Zaten bir de deprem korkusu var toplumda. Başımızda bir de Korona musibeti var. Mikrop henüz bizi vurmasa da piyasaları vurdu. Çine mal satanlar ve Çin’den mal alanlar, makine, hammadde alanların işi zor. Çin pazarı bize yönelebilir ama bu defa da makine ve hammadde sorunu var. Çine mermer satacak adamın imalatı elinde kalınca şimdi onun bankalara ve piyasaya borcu da sıkıntı olacak. Turizm sektöründe de benzer bir durum var. Hem Avrupa, hem Rusya pazarı bu anlamda sıkıntılı..
Sonuçta ateş düştüğü yeri yakıyor. Savaşın da bir ekonomisi var. İçerideki dengeleri sağlayamaz iseniz bu savaşı sürdürmeniz zor.
En kolayı sanırım kamu borçlarının ödenmesi ya da kamudan alacakları olanların kamu borçlarının bir havuzda eşleştirilerek kapatılması.
Şimdi evdeki eski hesapları bir kenara bırakıp, 2020 için yeni bir ekonomi politikasına ihtiyaç var.
Evet, FETÖ’nün ve dış ve siyasi ayağını görmezden gelip, 28 Şubatın siyasi ayağı ile kol kola girerek bu sorunları çözemeyiz.
15 Temmuzun kâhyası ile yollarımızı ayırırken perde gerisindeki patronu ile nasıl kol kola gireceğiz. PKKPYD’nin arkasında kim var. Bunları eğitendonatan kim. Bunlar yardım ve yataklık edenler NATO müttefiklerimiz değil mi? Onlar bu haltları yer ve yine de onlarla aramız iyi olabilirken, niye Ruslara küsüyoruz ki! Küsmeyelim demiyorum, tutarlı olalım diyorum. Kendimizi de kandırmayalım, başkalarını da. “İçimizdeki Pensilvanyalılar”ı da görmezden gelmeyelim. Göstermelik operasyonlar ve fiilen 15 Temmuza katıldıkları kanıtlanamayanlar dışındakiler ortalıkta dolaşıyorlar. Hâlâ onlara dokunulmuyor. Hâlâ etkililer.
İlle de çevremizde dolaşan öyle adamlar var ki, birçoğunun bir Wikileaks’lık canı var. Zaten bir kısmı birilerinin bir şekilde kontrolünde. Diğerleri ise düğmeye basıldığında tehdit ve şantaja çok açıklar. Birileri onları gözden çıkardığında onların her biri bir Brutus’a dönüşür. Ya da başkalarının tehdit ve şantajına boyun eğdiklerinde olanlardan daha fazlasını söyleyerek, dün önünde arzı ihlas ettikleri efendileri ele verebilirler, kendilerini tehdit ettiklerini, mecbur bıraktıklarını söyleyebilirler.
Bunlar kim mi, para ilişkilerine, kadın ilişkilerine, makam ilişkilerine bakın göreceksiniz.
İçimize düşen bu ateşi söndürmeden ülkemizi yakan ateşle baş etmemiz zor. Birilerinin cür’ed ve cesaretleri, bu “içimizdeki beyinsizler”den kaynaklanıyor olmalı..
Selam ve dua ile. Abdurrahman Dilipak/Yeniakit 1 Mart2020