Ahmet Sadık Bey ile eşi Havva Hanım gazete bayisi çalıştırıyor, sattıkları günlük 500 adet Hürriyet’ten elde ettikleri gelirle de çocuklarını okutmaya çalışıyorlardı.Büyük çocukları ebeveynlerinin emeklerini zayi etmemiş, okumuş, biri öğretmen diğeri de avukat olmuştu.En küçük çocukları ise sabah erkenden kalkıp abonelerin evlerine gazete dağıttığı, akşamları da kahvehane ve içkili lokantalarda
“Milli Piyango” bileti sattığı için yorgun argın gittiği okulda okuyamamış, ilkokulu bitirdikten sonra “oto boyacısı” olmuştu.Anne ve babasını kaybettikten sonra talihsizlikler peşini bırakmamış üstüne bir de eşinden boşanmıştı.
İşte böyle bir halde iken 1994 yılının bir ekim gününde, E90 Karayolunun 17 km’sinde, saat 17’de, karşı şeritten üzerine bir otomobilin uçmasıyla karıştığı kazada tam 17 yerinde kırıklar meydana geldi.
17 gün boyunca komada kaldıktan sonra normal servise alındı.
Yapayalnız bir vaziyette hastane köşelerinde şifa ararken bu kez de BağKur’lu olduğu ve üç ay boyunca hastanede kaldığı için sigortası geçersiz olmuş ve tedavi masraflarını ödeyemediği için hastanede rehin kalmıştı.
Okumuş(!) kardeşlerinden ses çıkmayınca da onu bu güç durumdan kurtarmak Polatlı halkına düşmüştü.
Düzenlenen “yardım kampanyası”nda toplanan paralarla hastanede aylarca süren esareti bitmiş fakat sağlığı tam olarak düzelmemişti.
Allah’tan, taburcu olduktan sonra öğretmen olan ağabeyi ve yengesi onun o haline acımışlardı da evlerinin kapısını ona açmışlardı.
O da yatalak vaziyette bir başına sokaklarda kalmamıştı.
Bu yüzden, ağabeyinin yaptığı iyilik her aklına gelişinde, ondan; “Beni evine aldı babalık yaptı” diye bahsederdi.
*
Taburcu olduktan sonra da “on yedi” sayısıyla olan imtihanı bitmemişti.
Bu kez de Eğirdir Kemik Hastanesi’nde ayağına takılan ve tam 17 adet çividen oluşan “platinler” iltihap yapmış ve ayağı bir türlü kaynamamıştı.
“İzmir’de bir doktorun kaynamayan kırıkları elektro şokla tedavi” ettiğini duyunca da otobüse atlayarak İzmir’e gitmişti.
Fakat mezkûr doktor, “ayağında iltihap var” diyerek bir şey yapmadığı yetmezmiş gibi bir de cebindeki tüm parayı da “muayene ücreti” gerekçesiyle ondan almıştı.
Beş parasız, şifasız ve moralsiz bir halde iken hastanenin yan tarafında bulunan bir parkta iki koltuk değneği ile umutsuzca otururken, gece yaptığı otobüs yolculuğunun da verdiği uykusuzlukla oturduğu bankta içi geçmişti.
Bir saatlik uykunun ardından gözlerini açtığında ise adeta şok olmuştu.
Zira onun bu haline acıyarak onu dilenci sanan vatandaşların, başucuna bıraktığı bozukluklarla epey bir miktar “para” birikmişti.
Mahcup bir vaziyette sağa sola bakındıktan sonra alelacele topladığı o bozuk paralarla yaptığı ilk şey, kendisine “ekmek arası döner ve ayran” ısmarlayarak, karnını doyurmak olmuştu.
*
Yukarıda anlattığım trajik hikâyenin kahramanın ismi, Mahir Yavaş.
Ona evinin kapılarını açarak gücü nispetinde yardımda bulunan öğretmen ağabeyinin ismi ise Alaaddin Yavaş.
Hikâyenin başında, “okuyup avukat olduğundan” bahsettiğim ve bir daha ismi hiç zikredilmeyen “ağabey” ise;
Korona virüs salgını nedeniyle işini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan Ankaralılar için “devlet”ten izin alması gerektiği halde, inisiyatif kullanarak ve adeta “yerel hükümet” gibi davranarak “#6MilyonTekYürek” adlı bir dayanışma kampanyası düzenleyerek yardım toplayan Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş’ın tâ kendisi.
*
Evet!..
Şu anki lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “SSK Genel Müdürü” iken, tedavi masraflarını ödeyemediği için rehin kalan kardeşi Mahir Yavaş, Polatlı halkının kendi aralarında topladığı yardım paralarıyla hastaneden kurtarılırken ortalıkta gözükmeyen Mansur Yavaş…
Hâlihazırda Koronavirüs’e karşı verdiği amansız mücadele ile dünyadan takdir toplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde bir iktidar varken, kalkmış, üzerine vazife olmadığı halde “yardım kampanyası” düzenleyerek “bağış” topluyor.
İyi de mübarek!..
Madem “mağdur” insanlara karşı bu kadar hassastın, avukat olduğun ve hatırı sayılır paralar kazandığın halde ne diye kardeşini hastane köşelerinde rehin bıraktın?
Bunu da geçelim!...
Ne diye daha sonra gidip bir de kardeşini rehin alan adamın partisinden belediye başkanı seçildin?
Şimdi çıkmışsın, vatandaşlarını hastanelerde ücretsiz tedavi eden bir iktidarın karşısında adeta bir rakip gibi “yardım kampanyası” düzenliyorsun.
Bu yaptığın ayıptır, ayıp!
Bizden değilse bile, en azından öz be öz kardeşin Mahir Yavaş’tan utanmalısın!..
Zekeriya Say/Yeniakit