“Geçtiğin yerleri toprak diye geçme tanı, düşün o toprağın altında binlerce kefensiz yatanı..”
Girdiğimiz topraklar, yaşadığımız toprakların devamı olarak aslında peygamberlerin ayak izleri ile doludur ve bu coğrafya aynı zamanda ilk kanın döküldüğü ve son kanın döküleceği, tarihin başladığı ve tarihin nihayet bulacağı bir coğrafyadır.
“Ahirzaman fitnesi, Deccalin fitnesinden koru..” bu coğrafyada yaşanan bir fitneden söz ederler. Bu coğrafya, Kafdağı, Babil ve Mısır mitolojisinin tam orta yerinde mitolojik bir coğrafyadır. Bu coğrafya cinlerin, devletin savaş arenasıdır aynı zamanda. “Melhemei Kübra”, “Armageddon” bu toprakta yaşanması beklenen büyük savaşları anlatır.
“El Bab”, gelecekte yaşanacak bir savaşa açılan kapıyı anlatır bize. Re’sulayn’ın altındaki düzlük “Amak” ve “Dabık” savaşlarının yaşanacağı bir mekandır. Savaş oradan Hatay’a, Amanoslar’a doğru genişler. Büyük İskender İskenderun’da İskenderiye’de birer liman inşa ederken, kıyamet savaşı için bir liman inşa ettiğini biliyor mu idi aceba!
“Ne zaman ki Türkler (Beni esfer; Türkler olabilir mi, ya da sarışın Trump, sarışın Boris Johnson, hani şu ataları Çankırı’da ‘Sarıgiller’den olan adam, ya da Putin olabilir mi?) şiddetli bir rüzgar gibi üzerinize esmeye başlarsa” diye başlayan uyarıları okuyanlar aceba bu gelişmeler karşısında nasıl bir haleti ruhiye içinde hiç düşündünüz mü?
Hatırlayın, ABD Irak’a girdiğinde Bush, Amerikan ordusunu “Mesih’in ordusu” olarak selamlamış, “Armageddon’u görecek nesil bizler olacağız” demişti; Bir hahambaşı ile Netanyahu konuşurken de, “Tanrıyı kıyamete zorlama” fikrinde olan hahambaşı, barış görüşmeleri ile vakit kaybedildiğini düşünüyor ve ‘neden kıyameti geciktiriyorsunuz’ diye Netanyahu’yu fırçalıyordu.
“Rumlar A’mak ve/veya Dabık’a gelene kadar, kıyamet kopmaz” diye bir rivayet var.
Bu anlattıklarıma ve anlatacaklarıma ister inanın ister inanmayın, bu rivayetlerin, dini, mezhebi, esoterik bir arka planı var. Bu Yahudilikte de, Hristiyanlıkta da, Müslümanlıkta da böyle. Müslüman toplumlar arasında Şia’da gelecek tasavvuru tamamen bu teoloji üzerinde kurulu. Bunu görmeden bilmeden bu bölgeye giremezsiniz. Girerseniz mayınlı tarlada top oynamış olursunuz. Girdiğiniz coğrafya zamanın büküldüğü, “zaman içinde zaman”ın yaşandığı, Mehdi, Mesih, Deccal’lerin sokaklarında dolaştığı, Dabbetül arz’ın ve YecücMecüc’ün hayat bulacağı bir coğrafya. Fincancı dükkanına giren fil gibi, “Destur” almadan girilmez bu yerlere.
“Amak”, “Dabık” denilen yer, Resulayn’ın altındaki düzlük. Biz şimdi tam da oradayız. “Beni esfer” her biri 12.000 askerden oluşan 20 sancak altında toplanacakmış. Bakın, DAEŞ’i örgütleyenler bu şuuraltını harekete geçirmek için onlara siyah elbiseler giydirip, ellerine siyah bayraklar verdiler. Çünkü, Horasan’dan gelecek ‘Kara bayraklılar’dan söz eder bazı kaynaklar. Bir kısım DAEŞ’lilerin Fergana’ya gönderilmesi boşuna olmasa gerek. Sadece Çin, Rusya ve Pakistan koridorunun kontrol edilmesinden ibaret değil iş.
Bazı hadislerde “Melhemei Kübra” ya da “Yevmül Melhame” diye, Yahudilerin kışkırtacağı / Sebeb olacağı, insanlığın en son ve en büyük savaşından da söz eder. Melheme “İnsan bedenlerinin birbirinin içine geçip hamur olduğu” bir savaş.. Ve Yahudilerin bu savaşta 2. ve son kez mahvedilecekleri haber verilir.
Bazı kaynaklarda “Kıyamet savaşı”nın insanların 3’te iki ya da 5’de dördünün helakine sebeb olacağı anlatılır. Fırat’ın altında bir altından söz edilir. Mekke’nin altında altın ve yeşim taşlarından söz edilir.
Bir rivayette ise, “Gökten taş düşse bir münafık ya da facire bir kadının başına düşer” denir. Yani o kadar çok olacaklar. “İstanbul sözleşmesi” ve “Cinsiyet eşitliği”… Lut kavmini özleyen topluluklar geldi aklıma. Tam bu satırları yazarken, bir mimar arkadaş aradı. Süleymaniye Camii Vakfiyesine ait “Hamam” birilerine işletmeye verilmiş ve orada turistler kadınlı erkekli birlikte “hamam sefası” yapıyorlarmış ve caminin vakfiyesine ait bir mekanda “işret”in, hamamın internet sayfasında fotoğraflarla reklamının yapıldığını haber verdi. Bu işi yapandan da yaptırandan da Lucifer razı olsun!? Ne diyeyim. O gökten düşecek taş, onların başına düşsün. (Bakınız: suleymaniyehamami.com.tr)
Bu rivayetlerde İsrail’in Suriye’ye girmesinden söz edilir. Bu rivayete göre İsrail Suriye’yi vuracak. Suriyeliler Türkiye’ye kaçacak. Kushner bölgede boşuna dolaşmıyor. Kendine yeni dostlar edinmiyor. Dahlan’lar, Kahtani’ler, Veliahd prensler kendi cehennemlerine sırtlarında odun taşımaya devam ediyorlar. Bu rivayetlere göre İsrail daha sonra Medine’yi de bombalayacak. Kâbe’ye saldıracaklar. Filistin ve Lübnan’dan sonra Türkiye’yi de vuracaklar. Hatay vurulacak. Amik ovası kan gölüne dönecek.
Yunan batımızdan saldıracak, Hristiyanlar İskenderun’a asker çıkaracaklar, İstanbul saldırıya uğrayacak.. Tabii bu merhalede Türkiye’nin bütün ittifakları ve anlaşmaları sona ermiş olacak. Uzatmayayım kanlı bir mücadeleden sonra zafer! Ve zafere giden yolda, ehli kitaptan birtakım insanlar kendi yöneticilerine isyan edip, Müslümanların yanında yer alacak ve bir kısmı da ihtida edecek.
Bakın, bunlara inanın ya da inanmayın, hatta ateist de olabilirsiniz. Bu coğrafya ile ilgili fikir üretirken, hesap, plan yaparken bu şuuraltını bilin. “Yuhanna vahyi”ni okumadan ne İzmir’e gidin, ne Hatay’a. Şam’a, Filistin topraklarına uğramayın bile. Hristiyanların bu coğrafya hakkındaki şuur ve şuuraltlarına yön veren geleceğe dair hükümleri aklınızın bir kenarında tutmadan bu bölgede olupbitenleri anlayamazsınız. Fikir üretenden karar verene, yönetene kadar bu böyle. Trump, Kraliçe, Papa, Patrik, Putin, Netanyahu ya da İran yönetiminin şuuraltını anlamak istiyorsak okumamız gereken metinler var.
Neyse, ben bu operasyonun birtakım çevrelerin zihinlerindeki tedaileri, bir başka açıdan anlamaya ve açıklamaya çalıştım. Selâm ve dua ile. Abdurrahman Dilipak/Yeniakit