Mustafa Kemal Paşa 12 Mart 1920 tarihinde, yani Büyük Millet Meclisi’nin açılışından 42 gün önce Rauf (Orbay) Beye çektiği telgrafta, “İngiliz mümessili olarak Ankara’da bulunan Vitol (Withall) dün buradan ağır eşyasını da alarak trene binip gitmiştir” diye yazıyordu.
Peki kimdi bu İngiliz temsilcisi Vitol ve Meclisin açılmasına günler kala Ankara’da ne yapmıştır?
“Hocam, amma da yaptın, sen bilmiyorsan biz nereden bilelim ki?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Ne diyebilirim ki, tepeden tırnağa haklısınız. Tarih böylesine sığ ve tek taraflı anlatılırsa neyin ne olduğunu anlamak da ister istemez imkânsızlaşır. Hadiseler arasında sebepsonuç bağını kurmadan tarih anlatmak tanıtım fragmanından filmi anlamaya benzer. Eh anlarsınız bir şeyler belki ama anladığınız filmin kendisi midir yoksa filmdeki boşlukları hayal gücünüzle doldurduğunuz izlenimler demeti midir, bilemezsiniz. Ta ki filmi bizzat seyredene kadar. O zaman kimin neden o sahnede öyle davrandığını çözüp rahatlarsınız.
Lakin bizim tarih kitaplarımızın da tanıtım fragmanlarından farkı yok gibi. Kopuk kopuk sahneler yarın büyükleri olan çocukların zihinlerine yansıtılır ve bunlardan bir tarih kotarması istenir. Özetle tarihimizde rastladığımız yukarıda örneğini verdiğim türden vahim boşlukların gerçek sebebi budur.
Şimdi yeniden İngiliz temsilcinin 1920 Martına kadar Ankara’da ne aradığı sorusuna dönüp beraberce bir cevap arayalım.
Öncelikle Mondros Mütarekenamesi…
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan bu “bırakışma” (“ateşkes” değil) anlaşmasıyla İtilaf devletleri filosu 13 Kasım 1918’de İstanbul’u fiilen işgal edecek, 16 Mart 1920’de ise resmen işgalin düğmesine basacaklardı. Ayrıca Anadolu’nun muhtelif noktalarında da İngiliz, İtalyan ve Fransız kuvvetlerini ve temsilcilerini göreceğizdir. Nereler mi? Samsun, Merzifon, Ankara ve Eskişehir ve Kastamonu vb. civarında İngiliz ve Fransız birlikleri kontrol subayları görev yapıyordu. Hatta Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkmadan önce 200 kişilik bir İngiliz birliği mevcuttu, 19 Mayıs’tan önce birliğin sayısı 300 kişiye çıkarılmıştı. Yani Mustafa Kemal Paşa Samsun’a ayak bastığında onu karşılayanlar arasında 300 kişilik bir İngiliz birliği de vardı.
Samsun ve Merzifon’daki İngiliz birliklerinin demiryolu hattı üzerindeki kontrolünü genişletmek için Eskişehir’e kadar ilerlemesi, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa’nın Ankara merkezli 20. Kolordusunun birlikleri ile İngilizleri karşı karşıya getirecek, Atıf adlı bir Türk yarbayını İngilizlerin tutuklayıp İstanbul’a göndermesi üzerine doğan gerginlik, Nutuk’ta da anlatıldığı üzere İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğine şikayet edilecek, bunun üzerine kulağı çekilen Generel SallyFlood (Nutuk’ta yanlışlıkla Sali Klad diye geçer) kuvvetlerimizi önce Merzifon’a, sonra Samsun’a çekmemizin sizce bir sakıncası var mıdır? diye garip bir soru sorması üzerine, “Tabii, tabii, çekerseniz memnun oluruz” şeklindeki cevabımız üzerine Samsun’a, oradan da İstanbul’a çekilip gitmişlerdir.
Bizzat Nutuk’ta yazıldığı halde bu ilginç olaydan habersiz olan binlerce tarihçinin yaşadığı bir “çorak ülke”dir burası.
Ankara’nın İngiliz ve Fransız askerleri tarafından işgali de bu sürecin bir parçası aslında.
Nasıl işgal edildi?
Evet, nasıl İstanbul’un bir işgal tarihi varsa Ankara’nın da bir işgal tarihi var. Ancak çok sınırlı bir zaman diliminde ve kısıtlı bir asker sayısıyla gerçekleşen kontrol amaçlı bir işgaldi bu.
İstanbul’un fiili işgalinden bir ay kadar sonra (4 Aralık 1918) Sultan Abdülhamid’in bir eseri olarak İstanbul’a tren yolu bağlantısı bulunan Ankara ve çevresini kontrol etmek üzere iki bölüklük (Kemalist tarihçi Enver Behnan Şapolyo iki tabur diyor) bir İngiliz askeri birliği Ankara’ya ulaşıp İstasyon binasına yerleşir. Ayrıca bir İskoç birliği de Cebeci’de Demirlibahçe tarafına yerleşir. İngiliz subayı Yüzbaşı Vitol (Whithall) İzmirli Vitali ailesinden olup Türkçe bilmektedir. Arkasından bir Fransız birliğinin de geldiğini ve komutanın BMM binasına, askerlerin de Taşhan’a ve Şehir Bahçesi’ndeki ahşap yapılara yerleştirildiğini biliyoruz.
Demek ki Ankara’da 1918 Aralık’ından 1920 Mart’ının ortalarına kadar bir buçuk yıla yakın bir süre İngiliz ve Fransız askerleri bulunuyor; yiyor, içiyor, geziyor, Samanpazarı tarafında Müslüman bir kadına sarkıntılıkta bulunuyor, hatta Ermeni tehcirine karışmış bazı İttihatçıları tutuklayıp, trenle İstanbul’a gönderiyorlardı.
Ve Samsun’daki birlikler bile 1919 Eylül’ünde İstanbul’a döndükleri halde Ankara’dakiler altı ay daha kalarak tam da Meclisin açılmasına ramak kala İstanbul’dan aldıkları bir telgraf üzerine bütün ağır yüklerini (herhalde silah ve mühimmatı kastediyor) ve maiyetlerini alarak Ankara’yı terk edecek ve İstanbul’a gideceklerdir. (Bkz. Mustafa Kemal Paşa’nın Rauf Bey ile 13. ve 15. kolordulara 11 Mart 1920 tarihli telgrafı.)
İngilizlerin derdi demiryolunu kontrol ederek, piyasayı ve tabii tiftik keçisi ticaretini ellerinde tutmaktı (“Angora” kelimesi Ankara’dan gelir).
Öte yandan; Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey ve adamları Sivas’tan Ankara’ya 27 Aralık’ta varırlar. Onları Samsun’da olduğu gibi Ankara’da da karşılayanlar arasında İngiliz ve Fransız birlikleri de vardır.
Bunu zamanın Ankara Vali vekili Yahya Galip (Kargılı) 30 Kasım ve 1 Aralık 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesine şöyle anlatmıştır: “Dikmen sırtları bir bayram yerine dönmüştü. Bir müddetten beri Ankara’ya gelip yerleşmiş olan iki tabur İngiliz askeri de, Mustafa Kemal’i karşılamaya gelenler arasındaydı. (…) Bu arada İngiliz askerleri de boş durmamakta idiler. Bu tarihi sahnenin kimi fotoğrafını alıyor, kimi de sinemasını çekiyordu. (…) Mustafa Kemal de bu yabancı askerleri görmüştü. Fakat hiç ses çıkarmadı. Hatta rahatça film çekebilmelerine müsaade edecek vaziyetler alarak vilayetin resmi otomobiline bindi.”
İngiliz askerleri rahatça fotoğraf çekebilsinler diye vaziyetler alan Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da kendisini karşılayanlardan İbrahim Ayaşlı Efe’nin şahitliğine ne diyorsunuz bilmiyorum:
“Mustafa Kemal geldi, benim boynumdaki MUSHAFI ŞERİFİN BİR SAYFASI İLE SAĞ ELİMDE TUTTUĞUM BAYRAĞIN BİR UCUNU ÖPTÜ”
Kaynak: Atatürk Ansiklopedisi, cilt 6, May Yayınları, s. 165.
Demiştim ya, bu tarih hakikaten garip bir tarih.
Mustafa Armağan/Yeniakit. 2 Ocak 2022.