Ortaçağdan bahsedilirken önüne veya arkasına “karanlık” kelimesi eklenir. “Ortaçağ karanlığı” gibi.. Sanki tüm dünya o devirde karanlıktaymış algısı oluşur. Bu, son derece yanlış bir algı.. Ortaçağ karanlığı tamamen, Hristiyan Batı dünyası için geçerliydi. Ortaçağda Müslümanlar en parlak dönemlerden birini yaşıyorlardı. İlim, fen ve teknikte, insan hakları (kul hakkı) ve hukukta Batının çok çok önündeydiler.
Ortaçağ, Batının kendi karanlığı idi. Kendileri karanlıkta oldukları için herkesin karanlıkta olduğunu zannederek Müslümanları da karaladılar. Kendileri gözlerini kapatınca her yerde gece olduğunu düşünüyorlar.
Ortaçağda, Batının karanlığa gömülmesinin en önemli sebebi kiliselerdi. Tahrif edilmiş İncillerdi. Kiliseyi ve dini istismar eden, Cennetten bahçeler pazarlayan, insanların günahlarını affettiği yalanını kullanan Hristiyan din baronlarıydı. Bu, din baronlarından soğuyan insanlar, kiliselerden de soğudular, dolayısıyla Hristiyanlıktan da soğudular. Geri kalış sebeplerini Hristiyanlığa bağladılar. Sonra da tüm dinleri geri bırakan inançlar olarak gördüler ve gösterdiler.
Osmanlı’nın sonlarına doğru ve Cumhuriyet döneminde bizler de buna inandırıldık. Müslümanların, İslam dışı yaşamları İslam’la özdeşleştirildi. Müslümanlar da, İslam’dan uzaklaşmaya, Batıya öykünmeye başladılar. Netice malum. Asrı Saadet’le birlikte Emevi, Endülüs, Selçuklu, Osmanlı medeniyetlerine baktığımızda ve Batıyla mukayese ettiğimizde gerçekleri tüm çıplaklığıyla görmüş olacağız.
Kimse çıkıp da “Onları, padişahlar, sultanlar, krallar yönetiyordu” demesin. O zamanlar zaten hiçbir yerde demokrasi yoktu. Ayrıca şu anda bile İngiltere, İsveç, Norveç, İspanya, Belçika, Hollanda, Danimarka, Norveç, gibi Batı ülkeleri ve gelişmiş Japonya, krallar, kraliçeler ve imparatorlar tarafından yönetiliyor. “Padişahlık kötüdür” diyerek Osmanlı’yı yıkanlar bu gün bile monarşiyle devam ediyorlar.
Bunları “padişahlık özleminde” olduğumuz için değil, Batının propaganda yöntemlerine dikkat çekmek, bir gerçeği vurgulamak için hatırlatıyoruz.
Bize “demokrasi iyidir” diyerek dayatanlar, bizdeki iktidarları halk seçiyormuş gibi gösterip arka planda kendileri halka rağmen hükümetler belirleyip, hükümetler düşürdüler.
Yeni yeni, halk, iktidarları belirlemeye başladı. Türkiye’de iktidarları halk belirlemeye başladığında ise Batının sahte “demokrasi havarileri” halkın tercihlerinin ne kadar bilinçsiz olabileceğine bizi ikna etmek için çalışmaya başladılar.
Batının derdi asla “demokrasi,” “özgürlük,” “şeffaflık,” “insan hakları,” “hak-hukuk” “adalet” falan değil. Batı derdi, son bir buçuk asırdan beri tasallut altında tutmayı başardığı Müslümanların uyanmasını engellemek, küresel sömürü düzenini devam ettirmektir.
Bir asır önce büyük bir gürültüyle devirdikleri Osmanlı ruhunun yeniden yeşermesi, Batıyı dehşete düşürüyor. Batı başkentlerini hafakanlar basıyor, çıldırıyorlar.
Onun için hep birlikte koro halinde üzerimize geliyorlar. Artık kendilerinin belirlediği hiçbir kural, kaide, kriteri gözetmiyorlar. Tıpkı Hudeybiye Antlaşması’na imza atıp da işlerine gelmeyince anlaşmayı bozan Mekkeli müşrikler gibi. Tıpkı helvadan yaptıkları putlara tapan ama acıktıklarında o helvadan putları yiyen putperestler gibi..
Sürekli hata yapıyorlar. Hata yaptıkça gözleri kararıyor, muvazeneyi kaybediyor ve derin bir çukura doğru hızla yuvarlanıyorlar.
Tarih, Müslümanların kemaline, Haçlıların zevaline doğru akıyor. Müslümanlarla, İslam düşmanları, keskin bir hesaplaşmanın eşiğindeler. Eğer Haçlı-Siyonist ittifakı, tarihten ders çıkarmaz da, mütekebbir tavrını devam ettirir daha kanlı bir savaşı tercih ederse bilsinler ki Müslümanlar bu savaşa hazırlar.
Şayet Batı, gay, lezbiyen, üçüncü cins yumuşak güruh, misyoner, devşirme, işbirlikçilerle, içerdeki kripto artıklarıyla, PKK, YPG, FETÖ gibi taşeronlarla savaş kazanacağını umuyorsa yine büyük bir ders almak istiyor demektir.
Havadan bombalar atarak zafer kazanacağını düşünüyorsa, savaşın nasıl yapılacağını da tatbiki olarak öğrenecektir. Batı, Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılında yeni bir savaş istiyor demektir. Ama bu savaş bir asır öncekinin rövanşı olacaktır.
Batı bunun farkında. Batılı ülkelerin bizlere gösterdikleri anlamsız tepkiler, ne kadar “küçük” olduklarını gösteriyor. Kendine güvenen güçlü devletler, böyle refleks göstermezler. Olgun davranırlar. Bunlar korkunun, acziyetin küçüklüğün emaresi. Korku bacayı sarmış. Amansız bir acziyet ve utanç içindeler. Fakat bunu orantısız tepkilerle kendi içlerinde bastırmaya çalışıyorlar.
Bu yıldan itibaren inşallah, sahte Batı medeniyetinin gümbür gümbür yıkıldığını göreceğiz. Yerine gerçek güneşin doğduğuna şahit olacağız. Az kaldı. Gayret bizden takdir Allah’tan..
Alper TAN
22.03.2017