CHP seçimi kazandı ama, sanırım başka bir şeyi kaybetti. CHP artık eski CHP değil. Bu bir gelişme de değil. Bir “Başkalaşım” sözkonusu. Hele CHP’nin seçim sarhoşluğu, AK Parti’de yenilginin oluşturduğu şokun etkisi geçsin çok şey olacak.CHP, İmamoğlu ile birlikte artık sol ya da Atatürkçü bir parti değil. İstanbul ve Ankara tecrübesi CHP’yi bir yandan merkeze doğru sürüklerken,
öte yandan kendi içinde kadrolaşma ve rant konusunda ciddi bir hesaplaşmanın eşiğine getirdi.CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce diye biri idi değil mi? Sesini duyuyor musunuz, unutuldu gitti. Şimdi Kılıçdaroğlu ile İnce arasındaki o liderlik kavgası yakında İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu arasında yaşanacak.
Göreceksiniz İmamoğlu, TÜSİAD ile TİSK’le birlikte yürümeye çalışacak. Kadrosunu CHP’nin klasik isimleri arasından seçmeyecek. Daha sol değil, daha liberal bir politika izlemeye çalışacak.
Bekleyin, eylül ayına doğru medya yeniden yapılandırılacak.
Bu süreçte CHP önce HDP ve İyi Parti ile yollarını ayırabilir. Ardından CHP’de bir çözülme, bölünme, dağılma süreci başlayabilir. Bakarsınız İmamoğlu da bağımsız kalmış! Hatta eğer Babacan bir parti kurarsa, İmamoğlu da oraya geçerse, benim için sürpriz olmaz!
Birileri Babacan’ı ANAPvari, dört eğilimi içinde barındıran bir parti için ikna etmeye çalışıyor. Bu lobinin etki alanı içinde 30 kadar milletvekilinden söz ediliyor. Bunların ağırlığı AK Parti olsa da, aralarında CHP’den de, MHP’den de, İyi Parti’den de isimler olduğu söyleniyor.
Eğer CHP’de bir bölünme yaşanacak olursa, Ankara Anakent Belediye Başkanının bu yeni oluşuma katılması da sürpriz olmaz.
AK Parti’de Bakanlar Kurulunda bir değişim bekleniyor. Erdoğan zaman kazanmaya çalışıyor. Şimdi yurtdışı seyahatleri var. Bu zaman diliminde bu konuda karar verecek. Bugün için “Birileri istiyor diye bakanlıklarda değişiklik yapılmaz” diyor. Bunu daha önce de söyledi. Burada asıl sorun şu: Bazı bakanları geri çektiğinizde onu nereye koyacaksınız. Onları dışarıda bırakacak olursanız, bu defa bir iki düzine milletvekili de onların peşine takılıp gidebilir.
Sorun bununla da bitmiyor. Bir kişiyi görevden aldığında o makama talip olan bir düzine isim var. Bunlardan birine görev vereceksin, kalanları küsecek. Yani bu konuda karar vermek sanıldığı kadar kolay değil. 4050 kişi partiden giderse dengeler altüst olur. Bunlar seçilme garantisi alırlarsa, Türkiye erken seçime gidebilir.
Birileri bugünü bekliyordu. Bugünü bekleyenlerin beklentileri gerçekleşti. Şimdi karşı takım harekete geçmek için AK Parti ve CHP’nin atacağı adımları bekliyor.
AK Parti acele etmeyecek ve yavaştan alacak. CHP’nin kaçacak yeri yok. Bir karar vermesi gerek. CHP’de bir bölünme yaşanacak olursa, bu domino etkisi ile diğer bütün partileri de etkileyecek.
Söylüyorum: Bugünkü süreç devam edecek olursa, ne AK Parti eski AK Parti olacak, ne CHP eski CHP olacak, ne MHP, ne HDP, ne İyi Parti eski İyi Parti olacak. Kartlar yeniden karılacak.
Görüldü ve onaylandı: HDP’nin geleceği yok. Apo eski Apo değil, Demirtaş eski Demirtaş değil, PKK ya da Karayılan eski konumlarında değiller. PYD de artık PKK’nın yan kolu değil. İlişkiler bir şekilde devam etse de artık doğrudan Pentagona bağlı bir paralı asker grubu. Bu anlamda Türkiye’de Kürt siyaseti için yeni bir siyasi oluşumun ortaya çıkması da sürpriz olmayacaktır.
Babacan projesine destek veren çevreler, İstanbul seçiminin sonucundan son derece memnunlar. Seçim sonrası tartışmalardan da aynı şekilde memnunlar. Şimdi bekledikleri; Erdoğan’ın kabine, teşkilat, yerel yönetimler ve başta Beştepe olmak üzere bürokraside değişiklik..
Benim; Müslümanların atanmamış ve seçilmemişlerin sözcülüğü gibi bir rolüm var. Mesela; AK Parti’nin sessiz yığınlarının vicdanının sesiyim. Ben kendime böyle bir rol yükledim. Bu insanlar da fiilen bu rolümü desteklediler. Bağımsız ve bağlantısız bir rolden söz ediyorum. Bir bakıma bu yazılarımla onların sesi oluyorum. Yanıldığımda da onların geri dönüşleri ile kendimi yeniden düzenlemeye çalışıyorum..
Bu kitle, nasıl oluyor da bu kadar cemaat, kanaat önderi, vakıf, dernek varken, bu süreçte bu kadar dağınık ve sessiz kalıyor buna anlam veremiyorlar. Yani “emri bil maruf, nehyi anil münker” sorumluluğu konusunda neden kenarda duruyorlar? İnsanlar buna anlam veremiyor.
Bu seçim sürecinde CHP eli ile AK Parti, AK Parti eli ile CHP törpülendi. Diğerleri “uvertür”, siyasi “dolgu malzemesi” haline getirildi ve halk büyük ölçüde “siyasetten soğutuldu” Bu seçimde CHP kazandı gözüküyor ama, siyasi partilerin üzerinde hareket ettikleri siyaset kaybetti. Çok ciddi bir depolitizasyon süreci yaşandı. Siyasiler izledikleri keskin sirke politikası ile kendi küplerine zarar verdiler. Adeta bindikleri dalı kestiler.
Bakın siyasette taşlar bir defa yerinden oynadı mı, bu işin sonunun nereye varacağı belli olmaz. Ne TBMM aritmetiği kalır ve ne belediye başkanlıkları, ne de belediye meclisleri. Eğer süreç kontrol altına alınmaz, birtakım “silahsız kuvvetler” ve lobiler devreye girerse yeni bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. Dikkat ederseniz, Gül ve Davudoğlu’ndan söz eden yok. Ortalıkta Babacan’ın adı dolaşıyor. Daha yeni sürpriz isimler de çıkacak ortaya.
Sürecin aceleye tahammülü olmadığı gibi, ertelemeye de tahammülü yok. Siyaset kan kaybetmeye devam ediyor. Kriz bu şartlarda kronikleşmeye ve derinleşmeye devam eder. Mevcut krizin, ekonomik, sosyal, politik olaylarla da desteklemesi halinde, iş daha da içinden çıkılmaz ve geri dönülmesi daha da güç bir hale gelebilir..
Belirsizlik, söylentiye kapı aralar. Sıradan bir söylenti, zaman içinde efradına cami, ağyarına mani inandırıcı bir cevap bulamaz ise şüyuu vukuundan beter bir hadise halini alabilir. O zaman sıradan bir söylenti zaman içinde tehlikeli bir gerçekten daha tahripkar olabilir.
Şimdilik siyasi piyasada söylenti gerçeğin yerine oturmuş gibi gözüküyor. Bakalım yarın nasıl bir sabaha uyanacağız. Gelecek günler birçok sürprize gebe gibi gözüküyor. Siyasi dalgalanmanın ve bulanıklığın ne zaman ve nasıl bir dengede duracağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Selâm ve dua ile.. Abdurrahman Dilipak/Yeniakit