HER yerde her evde her köşede gündem sadece EKONOMİ...
Dövizin geldiği yer ortada. Devletin verdiği mücadele de...
Son tahlilde insanlar dolar euro fiyatlarına bakmakta... Haklılar...
Kasım ayı başından bu yana dolar yaklaşık yüzde 60 oranında arttı.
Haliyle bu artış yeni yılda enflasyon olarak karşımıza çıkacaktır.
İşte tam bu noktada DEVLETİMİZİN atacağı adımlar çok önem kazanmakta... Böyle sıkıntılı dönemlerde yurtdışında yaşayan ve gerçekten BÜYÜK OYUNCU olan dostumu ararım.
Bütün dehlizleri bilen ender insanlardandır.
Türkiye'de doğduğundan her zaman Türkiye onun için bir adım öndedir... Büyük zengin olduğu için "Para önemli değil miktarı önemli" diye sık sık espri yapar...
Kendisine ulaştım. Soru sormama gerek bırakmadan söze girdi...
"Dünyadan bi haber insanları izliyorum.
Yapılan yorumların önemli bir kısmı haksızlık barındırıyor.
İktidara karşı husumet taşıyanların sesi daha çok çıkıyor... Ancak gerçek tam olarak bildiğiniz gibi değil.." "Peki gerçek ne?" diye araya girdim... Hemen cevabı verdi..
"Hiç uzatmama gerek yok. Sizlerin Türkiye'de duymadığı ve bilmediği bir küresel koalisyon var. Tek bir DOLAR'ın tek bir EURO'nun bile gelmesine izin vermiyorlar. Dolar arttı! Euro arttı! Neden gelip şirketlerimize talip olmuyorlar! Olmazlar.
Olay ekonomik değil siyasi. Bunu görmediğiniz zaman alabileceğiniz pek bir yol yok..." Zaten EKONOMİYİ SİYASETLE birlikte okumanın şart olduğunu yıllardır yazıyorum. Çin modeli denen yapıya iyi bakılsa ya da Güney Kore modelinin içine iyice girilse arkada, en içte ABD'nin verdiği destek görülmektedir. Modellerin ABD projesi olduğu görülebilir!
Üniversitelere gelen hocalardan yatırımların renklerine kadar, yollanan teknolojilerden sunulan pazar payına kadar ABD işin merkezindeydi. Ya da bu iki seçeneği sevmediniz!
Başka bir ülkeye göz atmak istediniz!
TAMAM! Japonya...
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'nın bitiminden bugüne kadar atılan her adımın arkasında ABD vardı. Kurgu yapan rolleri dağıtan ABD'ydi... Küresel sistemi böyle kontrol ediyordu. 1980 öncesi rahmetli DEMİREL, SOVYETLER ile temastaydı.
EN az dış borcun bulunduğu dönemdi.
DARBE ile o dönem biçildi. Kimse olaylara böyle bakmıyordu.
Demirel'den sonra yıkılan sistem ÖZAL ile ayağa kalkıyor ve KÜRESEL SERMAYEYE yakın işliyordu. Siyaset buna engel olmak istemiyordu. Olmak isteyen de tasfiye ediliyordu. El ele akıl akıla gönül gönüle verip üretmekten başka çaremiz yoktu! Liberal ekonomi her yeri sarıyor ancak sık sık hastalanıyordu! Buna çare olmak isteyenleri de biçiyordu... Başkan Erdoğan, DAVOS'ta yeni bir başlangıç yaptı.
Oradaki ONE MINUTE, karışımıza 1725 Aralık olarak, Gezi olarak, MİT'çileri gözaltına alınmak istenmesi olarak, 15 Temmuz olarak çıkıyordu. 2013'teki kırılma KÜRESEL SİSTEMİN Türkiye'nin
karşısına dikilmesini getiriyordu.
Şu anki BAŞKAN Biden o dönem ikinci adamdı. Obama'nın yardımcısıydı. Ve ABD'deki KÜRESEL AKIM o tarihten itibaren Ankara'yı kara listeye aldı. Başlama vuruşunu yapan Obama'ydı. Araya Trump dönemi girince ÖZEL OPERASYONLARA İMZA ATMAYAN BİR BAŞKAN görüyorduk.Bu Türkiye'ye zaman kazandırıyordu. Kaldı ki o dönemde bile DOLAR üzerinden RAHİP BRUNSON fırtınası estiriliyordu. Biden gelince zaten SOĞUK DAVRANACAĞI belliydi. SIR da değildi.
DOSTLARIMIZ İKTİDARA gelecek derken demokratik meşru yolları işaret ediyordu. Tamam!
Ancak bu aynı zamanda ERDOĞAN'la çalışmayacağının net ifade biçimiydi... Yazının girişinde sözünü ettiğim DOSTUM "Türkiye'nin para bulmasının önünü kesiyorlar" diyordu.
Biz görmüyorduk bilmiyorduk ancak bunlar oluyordu... Başkan Erdoğan sınırlı kalsaydı sınırlar içinde yaşasaydı muhtemelen bu sıkıntıları yaşamayacaktık. Ancak Azerbaycan'a, Libya'ya, Suriye'ye, Afrika'ya, Balkanlar'a, Orta Asya'ya gidersen bu EKOL rahatsız oluyordu. Giderken onu götürmediğin için de her fırsata ANKARA'yı sarsıyordu. Ekonomik sıkıntılarla mücadele edilirken görünmeyen arka planda SİYASİ bir karar vardı! Çok kez yazdım hatırlayın! Alman Der Spiegel'in kapağını... Küresel aklın dergisi 2018'de TRUMPERDOĞANPUTİN CİNPİNG'i hedefe koyuyor ve DURDURUN çağrısı yapıyordu... Kullanılan kelimeler bu anlama geliyordu.
Ergün Diler/Takvim